"SİZ NASIL İSENİZ ÖYLE İDARE EDİLİRSİNİZ"
İnsanı önünden ve
ardından takip eden melekler vardır. Allah'ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz
ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu
değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar
için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.
(Rad süresi-11 Ayet)
“Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre
gönderir. Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü
birini hükümdar olarak gönderir."
( İsra, 17/16)
Bilmez misin ki kat’î bir düsturdur bu Hak’ça
Bir kavmi bozmaz Allah, onlar bozulmadıkça…
(Mehmet Akif Ersoy)
(Mehmet Akif Ersoy)
İnsanlar iyi ise, o topluma iyi idareciler gelir, kötü ise
kötü idareciler gelir. Kur’ân-ı kerimde mealen, (Eğer siz,
kendinizi değiştirmez iseniz, Allah size verdiği nimeti değiştirmez) buyuruluyor.
Bir hadis-i şerifte de mealen buyuruldu ki: (Siz
nasıl iseniz, öyle idare edilirsiniz.) [Cami-us-sagir]
Tarihte, zalimliği ile bilinen meşhur Moğol
hükümdarı Hülagu 1258 senesinde yakıp yıktığı Bağdat’ta 400.000’den fazla
Müslümanı kılıçtan geçirir. Camiler, medreseler ve diğer İslami eserler yerle yeksan edilir. Rivayete
göre yüzbinlerce dini veilmi eser de Dicle Nehrine atılır... Hülagu,
şehrin dışına kurduğu karargâhtan haber gönderip o beldenin en büyük âlimi ile
görüşmek istediğini bildirir. Ancak kimse görüşmeye yanaşmaz. Zira, işin
içinde kelleyi vermekte vardır...
Bu haber zamanın genç alimin Kadıhan’a
ulaştığında, “Ben gidip görüşürüm” der. Herkes "Bir kurban bulundu"
diye rahatlar.
Kadıhan gençtir,doğru
dürüst sakalı bile yoktur. Ufak tefek bir cüsseye sahiptir. Görüşmeye giderken
kendisine; bir deve, bir keçi bir de horoz verilmesini ister. Bunlar hemen
tedarik edilir...
Kadıhan bu hayvanlarla Hülagu’nun çadırına vardığında,
onları dışarıda bırakıp içeri girer. Kendisini takdim ederler.
"İstediğiniz Müslüman âlim bu" derler.
Hülagu, genci şöyle tepeden tırnağa süzer! Beklediği bir tip olmadığı için çok
şaşırır ve "Başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.
Kadıhan , böyle bir tepkiyle karşılaşacağını bildiği için, Hülagu’nun
sorusuna şöyle cevap verir:
-Sen görüşmek için, iri yarı boylu poslu birini
istiyorsan, devemi getirdim... Yok, yaşlı sakallı biri ile görüşmek istiyorsan,
bir keçi getirdim... Yok, sesi gür biri ile görüşmek istiyorsan,
horoz getirdim. Üçü de çadırın önünde, onlarla görüşebilirsin!
Hülagu, karşısındakinin sıradan biri olmadığının farkına
varır:
-Sen şöyle otur bakalım, deyip yer gösterir. Hemen arkasından
ilk sorusunu sorar:
-Söyle bakalım! Beni buraya getiren sebep nedir?
Kadıhan bu soruya şöyle cevap verir:
-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Nimetlerin
kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine
düştük, zevke sefaya daldık. Cenab-ı Hak da verdiği bu nimeti almak üzere seni
gönderdi.
İkinci sorusunu sorar:
-Peki beni buradan kim gönderebilir?
-O da bize bağlı, benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda
toparlanıp, nimetin kıymetini bilir, zevk sefadan, israftan, zulümden,
birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen burada duramazsın!
Allah bu milletimizi
tövbe etmeyi ve hatadan geri dönmeyi nasip etsin ve her işinde aklı selimden
ayırmasın.
Vesselam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder