27 Ekim 2019 Pazar

DENKLEME GEL


DENKLEME GEL

•ABD ve Rusya  birbirine rakip (Gerçek mi? Yalan mı?)
•Türkiye ABD ile stratejik ortak, NATO’da  müttefik, ama hava savunma sistemini Rusya'dan alıyor. Bu gidişte F-35 projesinden çıkarılırsa savaş uçaklarının da Rusya’dan alacak.
•Türkiye NATO'ya üye, ama NATO terör operasyonlarına karşı çıkıyor.
•Suriye'de askeri gücü olan devletlerin, hiçbirisinin Suriye ile sınırı yok.
•Terör örgütü üyelerinin rahatlıkla barındığı,her türlü desteği bulduğu olarak  Avrupa ülkeleri, aynı zamanda kendilerini en büyük insan hakları savucusu olarak lanse ediyor.
•Aynı kıtada olmayan Çin,Kanada,Japonya ve daha pek çok ülke de operasyona karşı olduklarını söylüyor.
•Arap ülkerinde yaşan halklar Türkiye'ye dua ederken, kukla yönetimler/yöneticiler, Türkiye'ye karşı çıkıyor.
•Teröristlere ve terör örgütlerine silah, para ve lojistik olarak destek veren batılı ülkeler, Türkiye'ye silah satışını durdurduklarını söylüyor.
•Suriye’de Eset yönetimi tamamen kağıt üstünde kaldı, Suriye'yi fiili anlamda Rusya yönetiyor.
•ABD, Suriye'deki rakibi Rusya'ya, müttefiki Türkiye'ye karşı Menbiç'i veriyor, Rusya da rejim askerlerini yerleştiriyor.
•Suriye'de büyük devletler birbiriyle çıkar mücadelesinder, ama hepsi bir olup, Türkiye'ye karşı birleşip cephe alıyor.
•İsrail 100 yıl öncesi gibi bekliyor:
1. Dünya savaşıyla, Osmanlı yıkıldı,
2. Dünya savaşıyla da Yahudilerin Filistin’e göçü sağlandı ve İsrail devletini kurmasının önü açıldı.
Şimdi de İsrail, Ortadoğu’da, yine büyük devletlerin eliyle, devletten ve insan arındırılmış bölgede, Arzı Mevut ( Vaat Edilmiş Topraklar )’ a Büyük İsrail devletini kurmak için şartların oluşmasını bekliyor.
•İçeride ise  siyasal muhalefet ve zinde güçler, Tüm dünyayı karşımıza aldık, Rusya’ ile masaya otur(10 maddelik anlaşma yapıldı) , Eset ile masaya otur, ABD’yi (13 Maddelik anlaşma yapıldı)  karşına alma, AB ile  anlaş...v.s, diyor.
Bu denklemden, Türkiye'nin operasyon dışında çıkacağı bir yol var mı?
Öncesinde tüm dünya yanımızdaydı da, şimdi mi karşımıza aldık?
Geri planda tüm yollar başta Büyük İsrail devletinin kurulmasına ve ekonomik çıkarlara dayanıyor.
Türkiye'deki 40 yıllık terörün, Irak'ın işgalinin, Suriye'nin bu hale getirilmesinin sebebi de budur.
ABD neden, İsrail'e taşeronluk yapıyor?
kısaca, Evanjelist ABD, Büyük İsrail devletini kurulmasını sağlayıp, tanrıyı kıyamete zorlayarak, Mesih’in inmesini sağlamaya çalışıyor.
Bu denklemin merkezinde olan ülke Türkiye’dir. Dolasıyla onlara göre yıkılması gereken ülke de Türkiye'dir.
Kurulan bu  küresel tezgahı bozacak, çözülmesi gereken denklemi çözecek alternatifsiz tek ülke yine Türkiye'dir.
Küresel güçler için 15 Temmuz başarılı olsaydı, her şey çok daha kolay olacaktı. Rabbim izin vermedi ve hevesleri kursaklarında kaldı.
Rabbim'in izniyle zafer inanların olacak İNŞAALLAH…





MEKTUP… HAKARET… CEVAP


MEKTUP… HAKARET… CEVAP

ABD Başkanı uluslararası teamüllere ve diplomatik nezaket üslubuna uygun olmayan bir mektup yazmış ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına göndermiş. Tabiatıyla bu durum ülkede bazı çevrelerce kabul edilemez olarak görülüyor ki doğrudur. Bu çevrelere göre bu mektupla ülkeye, millete ve Sayın Cumhurbaşkanına hakaret edilmiş, dolaysıyla karşı tarafa mutlaka aynı dille cevap verilmesi dile getiriliyor.
Bu çevrelerin niyet okuyuculuğuna girmeden olayı değerlendirelim.
 Şimdi olaya Cumhurbaşkanına hakaret ve cevap verme noktalarından ayrı ayrı bakalım.
İçerdeki o çevrelere hatırlatalım;
-Sizler; Cumhurbaşkanı TBMM geldiğinde ayağa kalkmıyorsunuz.
-Sizler; Cumhurbaşkanının verdiği hiçbir davete ve resepsiyona katılmıyorsunuz.
-Sizler; Cumhurbaşkanına ve ailesine ağıza alınmayacak kadar çirkin küfürler ve sövmelerle saldırıyorsunuz ve hakaret ediyorsunuz.
-Sizler; Cumhurbaşkanına hırsız, tek adam ve diktatör deme cüretini gösteriyorsunuz.
-Sizler: Cumhurbaşkanına karşı her türlü iletişim aracı üzerinden algı operasyonları yapıyorsunuz.
-Sizler; Cumhurbaşkanının kurduğu hükümete, hükümet üyelerine, danışmanlarına, mensubunu olduğu AKP’ne, onun yöneticilerine, teşkilat mensuplarına, parti üyelerine ve suçu sadece seçimlerde oy veren sade vatandaşlara her türlü hakareti yapıyorsunuz.
-Sizler; terör örgütleri ve mensupları ile kol kola yürüyorsunuz, onların sözcüsü gibi davranıyorsunuz.
-Sizler; AKP’sini, Cumhurbaşkanı hatta milletin bir kesimini ülke ve millet düşmanı dış mihraklara şikayet ediyordunuz.
-Sizler; Ekonomi başta olmak üzere, her alanda meydana gelen olumsuz gelişmeleri sevinçle, neşeyle karşılama basiretsizliğini her imkanı kullanarak gösterebiliyorsunuz.
-Sizler; ülke ve millete karşı, iç ve dış mihraklar tarafından yapılan sözlü, yazılı ve fiili her tür olumsuz harekete karşı çıkmıyorsunuz.
Bütün bunlar Cumhurbaşkanına, Cumhura ve ülkeye hakaret oluşturmuyor da; sabah söylediği ile akşam söylediği birbirini tutmayan, bunamış ve dengesiz birinin yazdığı mektup mu hakaret olarak görüyorsunuz?
Sizi gidi iki yüzlü riyakarlar! sahtekarlar!..
Sayın Cumhurbaşkanı, hükümet ve TBMM aldığı kararlar ve yapılan uygulamalarla; mektubu kaleme alana, ülkesine karşılığını vermiş ve vermeye de devam etmektedir.
Şöyleki;
- Pınar Barış harekatını başlatılarak,
- Her türlü destek verilen terör örgütü mensubu 800’e yakın kişi imha edilerek,
-Hareket için koyulan hedeflere ulaşılarak,
- İstenilen doğrultuda 13 maddelik anlaşma imzalatılarak.
-Dünyadaki imajına zarar verilerek ve verilmeye devam edilerek.
- Muhataplara ve Suriye’deki müttefiklerine uluslararası sahada, diplomasi ve askeri alanda ders verilerek,
-Muhatabın bölgedeki en büyük rakibi Rusya ile 10 maddelik anlaşma yapılarak.
Katmer katmer cevap verilmiştir. Bundan sonra cevaplar İnşaallah ardı sıra devam edecektir.
Anlayana!
Formun Üstü
Formun Altı


KUKLA ARAP BİRLİĞİ


KUKLA ARAP BİRLİĞİ

‘’Barış Pınarı Harekatı işgal ve Suriye’nin egemenliğinin ihlalidir. Türkiye’ye yaptırım konusunu değerlendiriyoruz.’’

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmet Ebu Gayt

Arap birliği genel sekreterine sormak lazım Türkiye’ye karşı böyle bir kararı alma  konusunda oldukça hızlı hareket etme cüretini gösteriyorsunuz da, kurulduğunuz 1945 yılından bu yana Arap ve İslam dünyasında gerçekleşen aşağıdaki olaylara karşı neler yaptınız?

-Irak işgal edilip iki milyon insan öldürüldüğünde, Coniler binlerce Iraklı kadına tecavüz ettiğinde, Ebu Gureyb’te Iraklılara köpeklerle işkence ettiğinde ne yaptınız?

-Suriye’ye 15 koalisyon ülkesi girdiğinde, İnsanların üzerine her gün bombalar yağdırıldığında, milyonlarca Suriyeli evini barkını bırakıp mülteci konumuna düştüğünde ne yaptınız? Koalisyonu oluşturan batılı ülkelere ne söylediniz? Onlara karşı ne yaptınız?

-İsrail Filistin’de yıllardır her Allah’ın günü çoluk çocuk, kadın erkek, genç ihtiyar demeden binlerce Müslümanı katlederken, onları evlerinden barklarından ederken, topraklarını haksız ve hukuksuz gasp ederken ne yaptınız?

-ABD Afganistan’ı işgal edip yüzbinlerce Afganlıyı katlettiğinde ne yaptınız?

-Libya’da insanlar bombalanıp katledildiğinde ne yaptınız?

-Yemen’de ortaya çıkan iç karışıklıkların sonucu olarak ülke büyük bir insani kriz ile karşı karşıya kaldığında, milyonlarca kişi insani yardım veya korumaya ihtiyaç duyarken; Yemen halkı, gıda yetersizliği ve sağlık sorunları nedeniyle hayatta kalma mücadelesi verirken, 20 milyondan fazla insan yeterli ve güvenilir gıdaya ulaşamazken, 8 milyona yakın kişi açlıkla mücadele ederken, 4,5 milyon kişi açlıktan ölümün eşiğindeyken ne yaptınız?

-Dünyanın diğer yerlerinde Müslümanlar haksızlığa saldırıya uğradığında, öldürüldüğünde sesiniz çıktı mı? neden emperyalistlere, sömürenlere, teröristlere, terör örgütlerine karşı ne yaptınız?

Hiç bir şey…Hiçbirine karşı hareket etmediniz/edemediniz… Ses çıkartmadınız/çıkartamadınız.
Sizin gibi Arap birliği olmaz olsun…

Sizler yüzüne tükürülecek ABD ve Emperyalistlerin Kuklalarısınız…Yazıklar olsun sizlere.

17 Ekim 2019 Perşembe

İŞTE YENİ TÜRKİYE! İŞTE YENİ YÖNETİM SİSTEMİ!

İŞTE YENİ TÜRKİYE!
İŞTE YENİ YÖNETİM SİSTEMİ
-Birkaç ülke haricinde, bütün tehdit, baskılara rağmen dünyayı karşına al.
-İç ve dış mihrakların muhalefetine kararlılıkla diren.
-Ülke ve milletin çıkarlarından asla geri adım atma.
-Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma, ülkemizde misafir olan Suriyelilerin ülkelerine dönmesini sağlama, sınırlarımızda yerleşen terör unsurlarını yok etme ve 30km güvenli bölge oluşturma adına askeri harekat başlat.
-8 günde terörist unsurlarının savunma ve tahkimatını darma-duman et ve yaklaşık 700’e yakın teröristi imha et.
-Bütün bunlarla dünyaya ne kadar gözü kara olduğunu, ülke-milletin güvenliği ve birliği uğruna neler yapabileceğini göster. Kendini dünyaya bir kere daha ispat et.
-Sonra bu ülkeyi; oyalama taktikleri, tehdit, baskı, ekonomik ambargo ve her türlü algı operasyonları ile vazgeçirmeye çalışan güçler, çok kısa bir süre içinde gelen askeri başarıdan sonra taktik değiştirsin ve anlaşma noktasına gelmeye mecbur olsun.
-Bu işin başını çeken bölge ve 96 ülkede dünyanın jandarması konumunda olan ABD anlaşma için ikinci adamı başkan yardımcısı Mike Pence başkanlığındaki üst düzey heyetini Türkiye'ye göndermek zorunda kalsın.
-Bu bile başlı başına bu ülke yönetiminin diplomatik sahadaki zaferidir.
-Ankara’da 4 saat 20 dakika süren görüşmelerde Türkiye’nin bütün tezleri kabul etmek zorunda kal.
-İşte yeni Türkiye ve yeni yönetim budur beyler ve bayanlar…Siz ister tek adam, ister diktatör deseniz de…
-Evet, bu başarı eski Türkiye’de olmazdı, olamazdı…
-Birileri bu sonucu orasından burasından eleştirebilir, çekiştirebilir ve bu sonuca Fransız kalabilir. Çünkü bu ülkede maalesef bu zihniyetin hakim olduğu çok sayıda ne olduğu belirsizler var. Bunlara diyeceğimiz şudur; Yeni sitem ilk büyük sınavında hem askeri alanda hem de diplomasi de rüştünü ispat etmiştir.
-Bu sonuç aynı zamanda dünyadaki ezberleri de bozmuş, emperyalizme/emperyalistlere ağır bir mağlubiyet tattırmıştır. Rabbim bu ülke ve millete devamını nasip eylesin.
-Olay tamamen bitmiş değildir. Şartlarımız 5 gün içinde yerine getirilmezse Harekat kaldığı yerden devam edecek. İnşaallah verilen sözler zamanında yerine getirilir. Yoksa hakkın karşısında olanları daha ağır yenilgi bekliyor.!

23 Ağustos 2019 Cuma

TÜRKİYE'DE KAPATILAN SİYASAL PARTİLER

TÜRKİYE’DE KAPATILAN SİYASAL PARTİLER
TBMM Araştırma Merkezi, Avrupa’da ve Türkiye'de parti kapatılması konusunda bir rapor hazırladı. Rapora göre, Türkiye'de 1961 yılından sonra Anayasa Mahkemesi tarafından 24 parti kapatıldı. Buna karşı Avrupa' da 1943 yılından bu yana Almanya'da 3, ispanya' da ise bir partinin faaliyetine son verildi.

TBMM Araştırma Merkezi Müdürlüğü tarafından, siyasi partilerin kapatılması konusunda hazırlanan raporda, Türkiye'de, 1961 Anayasasından sonra kapatılan siyasi partiler ve bu partilerin kapatılma gerekçelerine yer verildi.

Anayasa Mahkemesi tarafından şimdiye kadar kapatılan partilerin isimleri şöyle: "1968'de İşçi-Çiftçi Partisi (İÇP), 1971 de Türkiye ileri Ülkü Partisi (TİÜP) ile Türkiye işçi Partisi (TİP), 1972'de Milli Nizam Partisi (MNP) ve Büyük Anadolu Partisi (BAP), 1980'de Türkiye Emekçi Partisi (TEP), 1983'te Huzur Partisi (HP), 1991'de Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 1992'de Sosyalist Parti (SP), 1993'te Halkın Emek Partisi (HEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP) ve Sosyalist Türkiye Partisi (STP), 1994'te Yeşil Partisi |YP), Demokrasi Partisi (DEP) ve Demokrat Parti (DP), 1995'te Sosyalist Birlik Partisi (SBP), 1996'da Demokrasi ve Değişim Partisi (DDP), 1997'de Emek Partisi (EP) ve Dirili Partisi (DRP), 1998'de Refah Partisi (RP), 1999'da Demokratik Kitle Partisi (DKP), 2001'de Fazilet Partisi (FP), 2003'te Halkın Demokrasi Partisi (HADEP)" Partilerin Kapatılma Gerekçeleri Türkiye'de kapatılan 24 partiden 13'ünün gerekçesi "bölücülük" oldu. TİP, TEP, TBKP, SP, HEP, ÖZDEP, STP, DEP, SBP, DDP, EP, DKP ve HADEP "bölücülük"; İÇP, TİÜP, BAP, YP ve DP ise ihtara rağmen kongresini yapmamak, hesabını süresinde vermemek, mevzuatını düzeltmemek, aykırılıkları gidermemek gerekçeleriyle kapatıldı. DRP'nin, 2 seçime katılmadığı, CHP'nin ise kapatılan partinin devamı olduğu gerekçesiyle faaliyetine son verildi. MNP laikliğe aykırı eylemler, HP laikliğe aykırı program, ÖZDEP bölücülüğün yanı sıra kısmen laiklik, RP ve FP ise laikliğe aykırı odak olma gerekçesiyle kapatıldı.

Çeşitli Ülkelerde Kapatılan Partiler TBMM Araştırma Merkezinin raporunda, 15 ülkedeki parti kapatma konusundaki yasal düzenlemeler ile uygulamalarına da yer verildi. Bu ülkelerden 11 'inde siyasi parti kapatılması yaşanmadı. Rapora göre, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya'da yaygınlaşan Nazi akımının önlenmesi amacıyla 1949 yılında Nazi Partisi'nin faaliyetine son verildi. Almanya'da 1952'de SPR (Sozialistische Reichspartei Deutschlands), 1956 yılında ise KPD (Kommunistische Partei Deutschlands) kapatıldı, İtalya'da Benito Mussolini tarafından kurulan Partito Nazionale Fascista (PNF) 1943'te Hükümet tarafından siyasi faaliyetten men edildi, İtalya' da faşist partisi kurulması yasaklandı. Belçika'da ise 2004 yılında Flaman Blok Partisi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı bağlamında aykırı davrandığı gerekçesiyle 40 bin avro para cezasına çarptırıldı. Bu karar doğrultusunda parti lideri partiyi feshedip, Vlamms Belang adıyla yeni bir parti kurdu. İspanya' da faaliyetlerinde ETA terör örgütüyle bağlantısı olduğu ve ETA'nın eylemlerini kınamadığı gerekçesiyle Herri Batasuna Partisi 2003'te kapatıldı, İspanya' da bu partinin kurulması da yasaklandı.

Raporda ayrıca, bazı ülkelerde, yasalarında yer almasına rağmen şimdiye kadar kapatılan bir parti olmadığı, bazı ülkelerde ise parti kapatılmasına ilişkin yasal düzenlemenin bile bulunmadığı belirtildi.

23 Haziran 2019 Pazar

İSLAM TARİHİNDE İLK GIYABİ CENAZE NAMAZI VE MUHAMMED MURSİ


İSLAM TARİHİNDE İLK GIYABİ CENAZE NAMAZI VE MUHAMMED MURSİ

Müslümanlar bugün perişan bir durumda, itilip kakılıyor, horlanıyor ve hak ettikleri saygıyı göremiyorsa  bunun sebebi İslam dinini, dinimizin kitabını, Peygamberimizi ve Peygamberlerimizi gerçekten manada anlamamış olmamızdır.
“Müminler kardeştir” ayetini, sanki “Müminler birbirinin düşmandır” şeklinde algılayıp birbirimize öyle davranıyoruz.
Peygamberimizin (s.a.v.) in; “ İman etmedikçe Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” hadisi şerifini ya ıskalıyoruz ya da görmezden geliyoruz..

İslam dini bir vefa, vicdan ve infak dinidir. Bu dine giren ve sahiplenenler de; asla vicdanlarının ve vefalarının üzerini, şahsi çıkarları ve nefsani davranışları ile kapatamazlar.

Geçelim İslam tarihinde kılınan ilk gıyabi cenaze namazına, Bu manada gerçekleştirilen  ilk namaz Necaşi Hazretlerinin namazıdır. Ve namazı kıldıran da Resulullah (s.a.v.)’nin kendisidir..
Necaşi Hazretleri vefat ettiğinde daha doğru bir ifade ile Hıristiyanlarca; “Neden Müslüman oldun ve Hz. Muhammed’e gidiyorsun” diye öldürüldüğünde, Resulullah (s.a.v.)  yanında bulunanlara şöyle dediği rivayet edilir.
-“Habeş’te kardeşiniz Necaşi Hakk’ın rahmetine kavuştu. Cenaze namazı kılınmalıdır” diyerek kendisi kıldırmıştır.
İşte bu bir büyük vefa örneğidir. Zira Necaşi  Hazretleri, henüz İslam’la müşerref olmadan, Peygamberinizin  gönderdiği Müslümanları  koruyup gözetmiş, onları düşmanlarına teslim etmemiş ve onlara asla ihanet etmemiştir.
Bu güzel davranışının neticesinde de İslam ile şereflenmiş, Peygamberimizin; “Kardeşiniz” hitabına mazhar olmuş ve Allah katındaki yerini almıştır.

Bu gün yukarıda bahsettiğimiz Müslümanların içerisinde bulunduğu durum dolayıyla  bazı kimseler Peygamberimizin bir uygulaması olan  ‘’Gıyabi Cenaze Namazı ‘’  ve bunun Mısır’ın haksız yere görevinden alınan seçilmiş Cumhurbaşkanına uygulamasına olur olmaz  ifadelerle karşı çıkmakta, daha da ileri giderek haddi aşmaktadırlar.
Böyle bir uygulama neden Muhammed Mursi’ye uygulanmıştır? Uygulama neden Türkiye’de yapılmıştır?
- “Kuran bizim anayasamızdır, Resul bizim liderimizdir, Cihad bizim yolumuzdur...” diyen
Muhammed Mursi’dir
-Mısır’da meşru demokratik seçimle iktidara gelen ve milletinin teveccühüne mazhar olan ilk Devlet Başkanı Muhammed Mursi’dir.
-Kendisi  emperyalist dış güçler, onların içerideki işbirlikçilerine, ülkedeki hainlere karşı son nefesine kadar direnmiş, boyun eğmemiş, teklif edilen her türlü menfaati elinin tersi ile itmiştir. Bu davranışı ile hem ülkesinin hem de kendisinin şerefini ve onurunu  korumuştur.
-Kendisine karşı düzenlenen darbenin akabinde haksız, hukuksuz olarak yargılanmış ve yargılandığı mahkeme salonunda şaibeli bir şekilde  şehit edilerek hayatını kaybetmiştir.
-Mısır yönetimi cenazesini hem ailesinden hem de halkından kaçırarak, açıklanmayan bir yerde, içeriği belli olmayan  şekilde defnetmiştir. Kısacası ölüsünden bile korkulmuştur.
-İşte bütün bunlar Muhammed Mursi’nin hak etmediği şeylerdi. Dolaysıyla bunları bertaraf etme ve Ümmet adına hakkının teslimi için gıyabında İslami usul ve esaslar çerçevesinde  Cenaze namazı kılınması ve dini vecibelerin yerine getirilmesinden daha doğru ne olabilir ki?
-İslam ülkelerinin içinde bulunduğu vahim durumda bu uygulamanın Ülkemizde yapılması da  ailesine, Mısırdaki  sevenlerine ve Ümmete karşı vefanın gereğidir. Ayrıca iki ülke arasında Muhammed Mursi zamanında başlatılan yakınlaşma, yönetimler arasındaki işbirliğinin de sonucudur.
-Mısır gibi Ülkemizde de darbeler konusunda yaşanmışlıklar, açılmış ve onarılmaz yaralar söz konusudur. Bu uygulama aynı zamanda darbelerin arkasındaki güçlere İslam ve Ümmet adına verilmiş en güzel cevaptır.    


Din İşleri Yüksek Kurulunun Gıyabı Cenaze Namazı  Görüşü:
Aslolan, namazının kılınabilmesi için cenazenin hazır bulunmasıdır. Bununla birlikte hazır olmayan cenaze için de namaz kılınabilir. Nitekim Resûlullah (s.a.s.), Habeş Kralı Necâşî’nin vefatını haber vermiş, sonra da onun cenaze namazını kıldırmak üzere cemaatin önüne geçmiş, ashab da arkasında saf tutmuştur (Buhârî, Cenâiz, 55; Müslim, Cenâiz, 63). Olayda hazır bulunan Câbir b. Abdullah (r.a.) şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.s.), Necâşî’nin (gıyabında) cenaze namazını kıldırdı. Ben de ikinci yahut üçüncü saftaydım.” (Buhârî, Cenâiz, 54)
Yine, Resûlullah’ın (s.a.s.) Uhud şehitleri (Buhârî, Cenâiz, 73) ve kendisine haber verilmeden defnedilen cenazeler için de gıyabi cenaze namazı kıldığı bilinmektedir (Buhârî, Cenâiz, 56).

 





SİZ NASIL İSENİZ ÖYLE İDARE EDİLİRSİNİZ



"SİZ NASIL İSENİZ ÖYLE İDARE EDİLİRSİNİZ"

İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah'ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.

(Rad süresi-11 Ayet)
“Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir." 
( İsra, 17/16)

Bilmez misin ki kat’î bir düsturdur bu Hak’ça
Bir kavmi bozmaz Allah, onlar bozulmadıkça…
(Mehmet Akif Ersoy)

Moğol hükümdarı Hülagu Bağdat’ a girer zamanın en mükemmel şehirlerinden biri olan bu yeri yakıp yıkar,taş üstüne taş bırakmaz... Şehrin dışına kurduğu karargahtan haber gönderip o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek arzusunda olduğunu bildirir. 

İnsanlar iyi ise, o topluma iyi idareciler gelir, kötü ise kötü idareciler gelir. Kur’ân-ı kerimde mealen, (Eğer siz, kendinizi değiştirmez iseniz, Allah size verdiği nimeti değiştirmez) buyuruluyor.
Bir hadis-i şerifte de mealen buyuruldu ki: (Siz nasıl iseniz, öyle idare edilirsiniz.) [Cami-us-sagir]
Tarihte, zalimliği ile bilinen meşhur Moğol hükümdarı Hülagu 1258 senesinde yakıp yıktığı Bağdat’ta  400.000’den fazla Müslümanı kılıçtan geçirir. Camiler, medreseler  ve diğer İslami eserler yerle yeksan edilir. Rivayete göre yüzbinlerce dini veilmi eser de  Dicle Nehrine atılır... Hülagu, şehrin dışına kurduğu karargâhtan haber gönderip o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Ancak kimse görüşmeye yanaşmaz. Zira, işin içinde kelleyi vermekte vardır...
Bu haber zamanın genç alimin Kadıhan’a ulaştığında, “Ben gidip görüşürüm” der. Herkes "Bir kurban bulundu" diye rahatlar.
Kadıhan  gençtir,doğru dürüst sakalı bile yoktur. Ufak tefek bir cüsseye sahiptir. Görüşmeye giderken kendisine; bir deve, bir keçi bir de horoz verilmesini ister. Bunlar hemen tedarik edilir...
Kadıhan bu hayvanlarla Hülagu’nun çadırına vardığında, onları dışarıda bırakıp içeri girer. Kendisini takdim ederler. "İstediğiniz Müslüman âlim bu" derler.
Hülagu, genci şöyle tepeden tırnağa  süzer! Beklediği bir tip olmadığı için çok şaşırır ve "Başka birini bulamadılar mı?” diye sorar. Kadıhan , böyle bir tepkiyle karşılaşacağını bildiği için, Hülagu’nun sorusuna şöyle cevap verir:
-Sen görüşmek için, iri yarı boylu poslu birini istiyorsan, devemi getirdim... Yok, yaşlı sakallı biri ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim... Yok, sesi gür biri ile görüşmek istiyorsan, horoz getirdim. Üçü de çadırın önünde, onlarla görüşebilirsin!
Hülagu, karşısındakinin sıradan biri olmadığının farkına varır:
-Sen şöyle otur bakalım, deyip yer gösterir. Hemen arkasından ilk sorusunu sorar:
-Söyle bakalım! Beni buraya getiren sebep nedir?
Kadıhan bu soruya şöyle cevap verir:
-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük, zevke sefaya daldık. Cenab-ı Hak da verdiği bu nimeti almak üzere seni gönderdi.
İkinci sorusunu sorar:
-Peki beni buradan kim gönderebilir? 
-O da bize bağlı, benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, nimetin kıymetini bilir, zevk sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen burada duramazsın!
Allah bu  milletimizi tövbe etmeyi ve hatadan geri dönmeyi nasip etsin ve her işinde aklı selimden ayırmasın.
Vesselam





12 Haziran 2019 Çarşamba

TEK VE DEĞİŞMEZ GÖSTERGE RABİAMIZ


TEK VE DEĞİŞMEZ GÖSTERGE RABİAMIZ
Bu güzel vatanı bölmek ve parçalamak isteyenler hainler;
-Bir bölümüne ‘’Kürdistan’’,
-Bir bölümüne ‘’Rum Pontus’’,
-Bir bölümüne ‘’Konstantinopolis’’ veya  ‘’Zulüm 1453’te başladı.’’,
-Bir bölüme ‘’Vaad Edilmiş Topraklar’’,
Deme cüretini gösterse de, bu ülkede hainlerin haricinde  yaşayanlar için tek  ve kıyamete kadar değişmez gösterge Rabia’mızdır.

Bizim Rabia'mız Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet’tir . İşte o kadar.


7 Nisan 2019 Pazar

SUDAN'DA DARBE GİRİŞİMİ



SUDAN’DA DARBE GİRİŞİMİ

Dünyanın neresinde Türkiye ile ilişkisi iyi olan ülke varsa ona operasyon yapılıyor! 

Asıl hedef Türkiye! Çünkü Türkiye üzerinde emelleri olan ülke ve güçler, ülkemizin iyi ilişkilerini baltalayarak uluslararası arenada yalnız kalması için çaba gösteriyor. Bunun son örneğini de Sudan’da görmekteyiz. Özellikle bazı Arap ülkeleri ve batılı güçler burada da başrolü üstlenmiş durumda.

Sudan'da ekmek fiyatlarını protesto için başlayan eylemler, 30 yıldır ülkeyi yöneten Ömer el-Beşir'e karşı isyana çevrildi.
Sevakin Adası’nın Önemi

19. yüzyıla kadar Osmanlı toprağı olan Sevakin Adası, Sudan tarafından 99 yıllığına Türkiye’ye tahsis edildi. 1517’de Mısır’ın fethiyle Osmanlı yönetimine geçen, 400 yıl doğrudan İstanbul’dan yönetilen ve Afrika’nın hac kapısı olan Sevakin Adası’nda artık askeri üs bulunduracağız.
Sudan Dış işleri Bakanı İbrahim Gandur, Türkiye’nin Sevakin bölgesini restore edeceğini, askeri ve sivil gemilerin kullanabileceği, bakım ve onarımı için bir bir deniz üssü inşa edileceğini belirtmişti.

TSK, Ada’da kurulacak olan askeri üsse ilişkin etüt çalışmalarını tamamladı. Üs’sün konuşlanacağı yer belirlendi. Kısa süre içerisinde bölgede askeri konuşlanma başlayacak. TSK’nın, Ada da deniz üssü olarak üslenmekle birlikte, kara ve hava unsurlarını da içeren bir üs teşkil etmesi bekleniyor. Ada da sabit bir kara unsuru görev yapacak. Rtasyon halinde bu güç deniz ve hava unsurlarıyla desteklenecek.
Sevakin Adası’nın Tarihçesi
Ada; bugünkü Eritre, Cibuti ve Kuzey Somali’yi kapsayan Habeş eyaleti valilerinin ikamet adresiydi. Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır’ı fethetmesiyle Türk topraklarına katılan ada, eyaletin merkeziydi. Kızıldeniz ve Hicaz’ın güvenliğini, bu Ada’dan sağlayan Osmanlı İmparatorluğu, bölgeye önce kaleler ardından idari binalar, camiler, hanlar, hamamlar inşa etti.
Kızıldeniz, “ticaretin kilit noktası” olan Ada sayesinde “Osmanlı’nın iç denizi” haline geldi. Ada’da tarihi Osmanlı Limanı’nın yanı sıra Gümrük Binası, Hanefi ve Şafi camileri gibi önemli eserler yer alıyor. Osmanlı döneminde Kızıldeniz ve Hicaz’ın denizden gelecek tehlikelere karşı güvenliği Sevakin Adası üzerinden sağlanıyordu.

Sudan’ın kuzey doğusunda, Kızıldeniz kıyısında liman şehri olan Sevakin, geçmişte Nubye bölgesinin en mühim limanı iken, 30 kilometre kuzeydeki Port Sudan’ın kurulmasıyla önemi azalmıştır. 1882’de İngilizler’in Mısır’ı işgaliyle, Osmanlı’nın hakimiyetinden çıkan Ada, Lozan Antlaşması’nın 17. maddesi uyarınca, İngiliz işgalindeki Mısır’a bırakıldı.
1956 yılında, İngilizler’e karşı bağımsızlığını kazanan Sudan topraklarının parçası oldu. Afrika’dan hac kafilelerinin deniz yoluyla kutsal topraklara uğurlandığı Ada da 40 binden fazla Sudan’lı yaşıyor. Ekonomi ve altyapının az olduğu ada sakinleri, balıkçılık yaparak geçim sağlıyor. Ada’da yaşayanlar, iş olanakları nedeniyle son yıllarda Kızıldeniz eyaleti merkez şehri Port Sudan’a göç ediyor.

Ada’da, 3.Ramses M.Ö 10. yüzyılda bir liman inşa etti. Afrika’nın Kızıldeniz’e açılan ticaret limanı olan Sevakin, yine Afrikalı Müslümanlar’ın Mekke’ye gitmek için hac kapısı oldu. 1918’deki büyük depremden sonra Ada harabeye döndü. Adanın sığ suları, mercan yapısı sebebiyle ve 20. yüzyılda Sudan limanı’nın inşasıyla ticari önemini kaybetti. Ada şimdi eski kalıntılarıyla bir turizm sanayine dönüştü. Ada günümüzde de, Afrika’lı Müslümanlar’ın Hac limanı’dır.
Türkiye’nin Sevakin Stratejisi
Türkiye için stratejik öneme sahip olan Sevakin Adası’nın, Kızıldeniz’e ve Körfez ülkelerine yakınlığı dikkat çekmektedir. Somali, Katar ve Sevakin’de de üs kuran Türkiye, bölgede ki askeri ve sosyal gücünü yükseltmektedir. Türkiye’nin bölgede olan tarihi ve kültürel mirası, bölge halklarının Türkiye’ye olan yakınlığı ve Türkiye’deki mevcut yönetimin Osmanlı Devleti’nin devamı gibi görülmesi, Türkiye’nin bölge’de güç kazanmasını sağlamıştır.

Ada’nın restore edilmesi, aynı zamanda Sudan’ın turizm sektörüne de olumlu katkılar sağlayacaktır. ”Afrika’nın Kapısı” olarak adlandırılan Ada, jeopolitik ve jeostratejik yönüyle bölge devletlerinin de dikkatini çekmektedir. Bazı Arap Devletleri’nin mevcut yönetimleri, Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile olan ilişkilerinden hoşnutsuz ve rahatsızdır. Türkiye, Ortadoğu’da uyguladığı barışçıl politikalar ve stratejiler ile bölge’de ”Bölgesel Güç” haline gelmiştir.
Uluslararası Arena’da, gelişmiş ülkeler Afrika’ya yönelik ticari ve askeri anlamda politika izlemektedir. Sudan ile Türkiye arasındaki diplomasi, tarihten bu yana olumlu olduğu gibi günümüz itibariyle de bu yakınlaşma gün geçtikte artmaktadır. Türkiye’nin ”Afrika Açılımı Stratejisi”, Somali ve Sudan’dan ibaret değildir. Kıta ülkeleri ile yürütülen yoğun diplomasi çalışmaları her geçen gün artmaktadır.

26 Şubat 2019 Salı

SEÇİM ÖNCESİ 3 BAKAN NEDEN İSTİFA EDER BİLİYOR MUSUNUZ?

SEÇİM ÖNCESİ 3 BAKAN NEDEN İSTİFA EDER BİLİYOR MUSUNUZ?
İsmet İnönü'nün treni durdu diye, her seçim öncesi "3 bakanın istifa etmesini" gerekliliği yıllardır devam ediyor...
Genel seçimlerden 3 ay önce yasal zorunluluk nedeniyle, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleştirme Bakanı görevlerinden istifa ederler.
İNÖNÜ'NÜN TRENİ DURDU DİYE YASA ÇIKTI
Söz konusu 3 bakanın zorunlu olarak seçim öncesi istifa etmesini gerektiren yasanın İsmet İnönü ve CHP ile bir ilgisi var:
Yıl 1959. İktidarda, Menderes'li Demokrat Parti, muhalefette İsmet Paşa'lı CHP var. Siyasi hava çok gergin. CHP, dönemin iktidarının rejimi tehlikeye soktuğu iddiasında.
CHP lideri İnönü, her fırsatta Menderes liderliğindeki DP iktidarının ülkeyi krize soktuğunu iddia ediyor, üniversite hocaları da öğrencileriyle birlikte iktidar aleyhine yürüyüşler yapıyor; Tandoğan, Çağlayan, Manisa, Çanakkale ve İzmir'de...
KAYSERİ MİTİNGİNE GİDERKEN...
İnönü, bir miting için Ankara'dan Kayseri'ye giderken bindiği tren Kayseri yakınlarındaki Himmetdede İstasyonu'nda bilinmeyen bir nedenle durur. Yaklaşık üç saatlik rötarın ardından hareket eden trenin durmasının faturası o dönemin ulaştırma bakanına kesilir ve bakan istifa eder. Öyle ki trenin durması 27 Mayıs Darbesi' nin de önemli gerekçelerinden birisi olarak bile sayılır. Trenin durmasından dönemin Ulaştırma Bakanı sorumlu tutularak bu görevde bulunan kişilerin seçimlere 3 ay kala istifa etmesi gerektiği yönünde seçim kanununa bir madde ilave edilir.
Daha sonra bu maddeye İçişleri ve Adalet Bakanları da eklenir, fakat hangi sebeple eklendiği bilinmez.Bu uygulama halen devam etmektedir.