BİR FİNCAN HİKAYESİ
Yaşam bazen üzerimize çok dik ve zorlayıcı şekilde gelir.
Aslında bu tip zamanlarda olan herşey, zayıf yönlerimizi gösteren ve bizi
yaşama daha hazır hale getirebilmek için zorlayan olaylardır. Aşağıda
okuyacağınız hikaye yaşamın bizi nasıl rafine ettiğini ve ne olduğumuzu değil
ne olmak için bu dünyaya geldiğimizi göstermesi açısından çok önemlidir.
Yaşadığımız her zorluğun altında yatan isyan ve acı aslında daha mükemmelleşmek
için yaşamamız gereken deneyimlerdir. Ancak o deneyimleri yaşadıktan sonra
baktığımızda bunu anlayabiliriz.
Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı
özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler,
renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı;
hayır, hiç de pahalıya almamıştı. Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam
etti. Derken, birden fincan sanki dile geldi ve kadına şöyle dedi;
“Bana hayranlıkla baktığının
farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben daha önce böyle değildim. Yaşadığım
sıkıntılar beni bu hale getirdi.
Kadın şimdi hayret içindeydi.
Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!
Kekeleyerek: “Nasıl?
Anlayamadım?” diyebildi yaşlı kadın.
“Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar balçık ve çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
“Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar balçık ve çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
“Yeter! Lütfen dur artık!” diye
bağırmak zorunda kaldım.
Ama usta sadece gülümsedi ve; “Daha değil!” diye cevapladı beni.
“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm de döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:
Ama usta sadece gülümsedi ve; “Daha değil!” diye cevapladı beni.
“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm de döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:
“Lütfen beni bu şeyin üzerinden
kurtar. Artık dönmek istemiyorum!”
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
“Henüz değil!”
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
“Henüz değil!”
“Derken beni aldı ve fırına
koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden
görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Anlaşılan o
ki beni yakarak öldürecek.”
Fırının duvarlarına vurmaya
başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:
“Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!”
“Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu.
“Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
“Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!”
“Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu.
“Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
“Boyalı fırçayla bana hafif
hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben
gıdıklanıyordum.
“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!”
“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!”
“Sonra beni nazikçe tutup yine
fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına
sokma, lütfeeen!” diye bağırdım.Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı.
Isıyı bir öncekinin 2 katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp
kavuracak!” diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine
“Daha değil!” diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının
yuvarlandığını gördüm.
“Tam son nefesimi vermek üzere
olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı
çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni
yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:
“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?”
“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?”
Ona “Evet” dedim.
Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.”
“Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.
Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.”
“Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.
Eğer seni bir balçık,çamur
parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.Döner tezgahın üstüne
koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.
Ve ben kahve fincanı, şu
sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:
“Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım
kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.“Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder