23 Mayıs 2018 Çarşamba

BİR FİNCAN HİKAYESİ

BİR FİNCAN HİKAYESİ

Yaşam bazen üzerimize çok dik ve zorlayıcı şekilde gelir. Aslında bu tip zamanlarda olan herşey, zayıf yönlerimizi gösteren ve bizi yaşama daha hazır hale getirebilmek için zorlayan olaylardır. Aşağıda okuyacağınız hikaye yaşamın bizi nasıl rafine ettiğini ve ne olduğumuzu değil ne olmak için bu dünyaya geldiğimizi göstermesi açısından çok önemlidir. Yaşadığımız her zorluğun altında yatan isyan ve acı aslında daha mükemmelleşmek için yaşamamız gereken deneyimlerdir. Ancak o deneyimleri yaşadıktan sonra baktığımızda bunu anlayabiliriz.


Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı. Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan sanki dile geldi ve kadına şöyle dedi;
“Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben daha önce böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.
Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!
Kekeleyerek: “Nasıl? Anlayamadım?” diyebildi yaşlı kadın.
“Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar balçık ve çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
“Yeter! Lütfen dur artık!” diye bağırmak zorunda kaldım.
Ama usta sadece gülümsedi ve; “Daha değil!” diye cevapladı beni.
“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm de döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:
“Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!”
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
“Henüz değil!”
“Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Anlaşılan o ki beni yakarak öldürecek.”
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:
“Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!”
“Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu.
“Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
“Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.
“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!”
“Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!” diye bağırdım.Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin 2 katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine “Daha değil!” diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.
“Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:
“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?”
Ona “Evet” dedim.
Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.”
“Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.
Eğer seni bir balçık,çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.
Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:
“Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri 

TÜRK LİRASI’NIN DOLARLA DANSI(TARİHİ SEYİR)



TÜRK LİRASI’NIN DOLARLA DANSI(TARİHİ SEYİR)
Cumhuriyetin ilk yıllarında dolardan daha değerli olan Türk Lirası 95 yıl boyunca yaşadığı devalüasyon, krizler, ülke ekonomisi üzerine oynanan oyunlarla bugün eski rakamla 4.750.000 TL yeni rakamla 4.75 TL seviyesine kadar gelmiştir. Biz bu günlerde üzerinde en çok spekülatif hareketler de bulunan dolara tarihi perspektiften bakmak istiyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarından itibaren işte o tarihi süreç:

DOLARDA ÖNEMLİ TARİHİ DÖNEMEÇLER:

1926: Dolar, ilk kez 2 liraya çıktı. 1946: İnönü hükümetinin yaptığı devalüasyonla dolar 2.8 lira oldu. 1958: Ülkede yaşanan çalkantılı siyasi ve ekonomik gelişmeler neticesinde dolar kuru gayri resmi devalüasyonla 9 liraya çıkarıldı. 1960: 9 liralık dolar kuru resmi hale getirildi. 1970: IMF ile ilk stand-by anlaşması imzalanırken, dolar kuru yüzde 65'lik artışla 14 lira 85 kuruşa çıkarıldı. 1980: Askeri darbe öncesinde, ülke ekonomisinin ve siyasi gelişmelerin neticesinde alınan 24 Ocak kararları kapsamında yapılan yüzde 100'lük devalüasyonla dolar kuru 70 liraya yükseltildi. 1981: Dolar, mayıs ayı başında ilk kez 100 lirayı aştı. 1984:Turgut Özal hükümeti döneminde Serbest piyasa ekonomisine geçildi, 1983'te 280 lira olan dolar 442 liraya çıktı. 1987: Dolar, aralık sonunda ilk kez 1000 lirayı aştı. 1991: Kur, kasım sonunda ilk kez 5 bin lirayı geçti. 1993: Dolar mayıs ayında ilk kez 10 bin liranın üze çıktı. 1994: Ekonomik krizin yaşandığı dönemde meşhur 5 Nisan kararları kapsamında yapılan devalüasyonla dolar 40 bin lirayı gördü. 1995: Dolar, Ekim ayında 50 bin lirayı aştı. 1996: Dolar kasım ayında 100 bin lira düzeyini yakaladı. 1997: Kur, Aralık ayında 200 bin lirayı devirdi. 1998: Dolar kuru Kasım sonunda 300 bin lirayı geçti. 1999: Mayıs ayında dolar 400 bin, kasım ayında da 500 bin lira sınırını aştı. 2000: IMF ile imzalanan 17'nci stand-by anlaşması kapsamında dikta edilen yeni ekonomik program uygulamaya konuldu. 1 dolar  0.77 Euro'dan oluşan kur sepetindeki yıllık artış yüzde 20'de tutulurken, dolar kuru yıl sonu itibariyle 672 bin lira düzeyinde oluştu. 23 Şubat 2001: Ekonomik programda yapılan revizyonla sabit kur politikasından vazgeçilerek, kurların dalgalanmaya bırakılması sonucu dolar 1 milyon lirayı aştı. 15 Ağustos: Temmuz ortasında bankalar arası piyasada 1 milyon 600 bin lirayı gören, daha sonra aşağı çekilen dolar kuru yeni bir dalgayla 1.5 milyon liraya dayandı. Dolarda gelinen 1.5 milyonluk kur düzeyi, yeni bir psikolojik sınırı ifade ediyordu. Özellikle Türkiye'de siyasal istikrarsızlığın bir türlü aşılamadığı son 25 yılda TL'nin dolar karşısında hızlanan değer kaybının, Şubat ayından bu yana geçen dönemde ise rekor düzeye ulaşması, Türkiye ekonomisindeki bunalımı giderek içinden çıkılmaz bir noktaya getirdi. 2001 Şubat krizi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan en büyük kriz olarak tarihe geçti.

Türk Lirası, cumhuriyet döneminde, özellikle savaş, siyasal veya ekonomik bunalım, darbe, darbeye teşebbüs ya da değişim dönemlerine denk gelen yıllarda yüksek oranlarda devalüe edildi. İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı 1939, 27 Mayıs öncesindeki kriz günlerinde 1960, IMF ile ilk stand-by'ın yapıldığı 1970, 24 Ocak kararlarının alındığı 1980, serbest piyasa ekonomisine geçilen 1983, Tansu Çiller'in Türkiye'yi ağır bir ekonomik krize soktuğu 1994 ve en son olarak finans krizinin patlak verdiği 2001, yüksek oranlı devalüasyon yılları oldu. Psikolojik düzeyler olarak, ilk kez 1970'te 10, 1981'in Mayıs ayında 100, Aralık 1987'de 1000, Mayıs 1993'te 10 bin, Kasım 1996'da 100 bin, Aralık 1997'de 200 bin, Kasım 1998'de 300 bin ve Mayıs 1999'da 400 bin lira lirayı aşan dolar, 2000 sonunda da 700 bin liraya yaklaşmıştı. Bu yılın şubat ayında patlak veren finansal kriz sonrasında ise dolar kurunda art arda rekorlar süreci ve milyon TL'lik düzeyler dönemi başladı.

Doların 95 Yıllık serüveninde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılında Türk Lirası'nın değeri ABD Doları'nın üzerinde bulunuyordu. 1926'da 2 liraya yükselen dolar, dünya ekonomik krizinin yaşandığı 1929'da 2 lira 13 kuruşa çıktı. Kurların siyasal otorite tarafından belirlenmeye başlandığı 1930'lu yıllarda hükümet dolar kurunu aşağı çekerek, 1935'e gelindiğinde 1.25 liraya kadar indirdi. Mustafa Kemal Atatürk’lü yılların sona erdiği, İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı 1939 yılında 1.31 liraya çıkan dolar, 1940-1945 yılları arasındaki  dönem de  bu düzeyini yaklaşık olarak korudu. İnönü döneninde  1946 yılında yapılan devalüasyonla 2.8 liraya çıkarılan dolar kuru, çok partili sisteme geçilmesi ve DP'nin işbaşına gelmesinden sonraki siyasal istikrarlı dönemde uzun süre değişmedi. 1958 yılında gayri resmi olarak yapılan devalüasyonla 9 liraya çıkarılan dolar kuru, 1960'da resmen bu düzeyine yükseltildi ve 1970'e kadar aynı düzeyde kaldı. İkinci Demirel hükümeti 1970 yılında Türkiye'nin IMF ile ilk stand-by anlaşmasını imzalarken, dolar kurunu da 14 lira 85 kuruşa çıkardı. 12 Mart yarı askeri rejiminin işbaşına geldiği 1971 yılında 14 liraya çekilen dolar 1974'e kadar bu düzeyde tutuldu. Ecevit'in başkanlığındaki CHP-MSP hükümetinin Kıbrıs barış harekatını gerçekleştirdiği 1974'te dolar 13 lira 85 kuruşa çekildi. 1975 yılında 15 lira, 1976'da 16.5 lira olan dolar, Süleyman Demirel'in yeniden başbakan olduğu ve ünlü "70 cente muhtacız" sözünü ettiği 1977 yılında 19 lira 25 kuruşa yükseltildi. Dolar, istikrarsızlığın giderek arttığı 1978 ve 1979 yıllarında sırasıyla 25 ve 35 liraya ulaştı.

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE YENİ BİR DÖNEM BAŞLATAN 24 OCAK KARARLARI:

Süleyman Demirel başkanlığındaki hükümetin 24 Ocak 1980'de uygulamaya koyduğu 24 Ocak kararları kapsamında dolar 70 liraya çıkarıldı. Esnek kur uygulaması sürdürülerek dolar yılın sonunda 89 lira 25 kuruşa yükseltildi. Dolar, darbe yönetimin iş başında olduğu 1981'in mayıs ayı başlarında ilk kez 100 lirayı aşarken, yıl sonunda 132 lira 30 kuruşa, 1982'de de 184 lira 90 kuruşa çıktı.

1983 seçimlerinden sonra işbaşına gelen ANAP hükümeti, Türkiye için yeni bir model olan’’Serbest piyasa ekonomisi’’ne geçişi sağladı. Bu dönemde dolar 280 lira oldu. Özal'lı yıllar olarak anılan izleyen dönemde Türkiye ekonomisi dışa açıldı, kambiyo rejimi liberalize  edildi. Döviz taşıma ve alım-satımı serbest hale geldi. Yaygın bir tasarruf aracı haline gelen dolar 1984'te 442.5, 1985'te 574 ve 1986'da 756 liraya yükseldi. 22 Aralık 1987'de ilk kez 1000 lira düzeyini gören dolar yılın sonunda 1018 lira oldu. Dolar, 1988'de 1813 liraya, 1989'da 2 bin 311 liraya, 1990'da 2 bin 927 liraya çıktı. 28 Kasım 1991'de ilk kez 5 bin lirayı geçen dolar yıl sonunda da 5 bin 75 lira oldu. 1991 sonunda işbaşına gelen Demirel başkanlığındaki DYP-SHP hükümeti dolar kurunu 1992 sonunda 8 bin 555 lira 85 kuruşa çıkardı. 1993'ün Mayıs ayında ilk kez 10 bin liranın üzerine çıkan dolar anılan yılın sonunda 14 bin 458 lira oldu.

DOLARLA TANSU ÇİLLER’İN AŞKI:
 1993'te Turgut Özal’ın vefatı sonrasında Süleyman  Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller Başbakanlık koltuğuna oturdu. Ekonomi profesörü olan Tansu Çiller'in faizleri yapay biçimde emirle düşürme girişimi ülkeyi adım adım krize götürdü. 1994 başlarında mali piyasalarda başlayan ekonomik kriz tüm ekonomiye yayıldı. Dövize olan yoğun talep sonucu, serbest piyasada döviz kurları hızla yükselmeye başladı. Yapılan devalüasyonla 1 dolar 17 bin 250 liraya yükseldi. 5 Nisan kararları kapsamında Merkez Bankası kur belirlemeye son vererek, bankacılık sisteminde oluşan kurları esas almaya başladı. Bu tarihte 23 bin lira olan resmi dolar kuru, piyasaya uyumla bir ara 40 bin liraya kadar çıktı. 13 Ekim 1995'te ilk kez 50 bin lirayı aşan dolar, yıl sonunda 59 bin 501 lira oldu. Dolar, 25 Kasım 1996'da 100 bin lirayı geçerken, yılın sonunda da 107 bin 505 lira düzeyinde gerçekleşti. Dolar kuru 18 Aralık 1997'de ilk kez 200 bin lirayı geçti ve 1997 sonunda 205 bin 110 lira düzeyinde oluştu. 24 Kasım 1998'de de 300 bin lirayı aşan dolar kuru, yılı 313 bin 707 liradan kapadı. Dolar 1999'un kasım ayında 500 bin lirayı yakaladı, 2000 yılını 672 bin liradan kapattı. Kurların dalgalanmaya bırakılmasıyla dolar 23 Şubat'ta ilk kez 1 milyon liralık düzeyleri gördü. İzleyen dönemde siyasal çekişmelerin etkisiyle dalgalanan dolar mart sonunda 1 milyon 20 bin, nisan sonunda 1 milyon 137 bin, mayıs sonunda 1 milyon 206 bin, haziran sonunda 1 milyon 252 bin lira oldu. Dolar, artan siyasi güvensizliğin etkisiyle temmuz ayı ortalarında bankalar arası piyasada 1 milyon 600 bin lirayı gördü, daha sonra aşağı çekilerek ay sonunda resmi kurda 1 milyon 323 bin liraya geriledi. Siyasi güvensizliğin aşılamaması ve döviz talebinin kırılamaması yüzünden dolar yeniden artışa geçerek ağustos ortasında 1 milyon 500 bin lira sınırına dayandı.

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ-RECEP TAYYİP ERDOĞAN DÖNEMİ

2002 yılında siyasi ve ekonomik istikrarsızlık hat safhaya ulaşınca, erken seçime gitme kararının ardından AKP tek başına iktidara geldi. Bu dönem Türkiye Cumhuriyeti tarihinin siyasal açıdan en istikrarlı, ekonomik anlamda ise zirve dönemidir.2002-2017 yılları arasındaki 15 yıllık dönemde ülke ekonomisi her anlamda 3,5 kat büyümüştür. Bu dönemde de ülkede başta anarşi-terör, ekonomik krizler, iç ve dış tehditler, darbe girişimleri olmasına rağmen bu başarılar elde edilmiştir. Özelikle yapılan anayasa değişikliği ile, parlamenter sistemden partili başkanlık sistemine geçiş sağlandıktan sonra, ülke üzerindeki siyasi, ekonomik hatta askeri baskılar artmış ve her geçen gün de artmaya devam etmektedir. 24 haziran yapılacak erken seçim öncesinde bu baskılar ekonomik alanda devreye sokulmuş bunun emareleri de özellikle döviz ve faiz üzerinde yoğunlaştırılmıştır. Uluslararası ekonomi derecelendirme kuruluşları da Türkiye’nin notunu düşürmek için adeta seferberlik ilan etmişlerdir. Artan baskıların temel amacı Recep Tayyip Erdoğan AKP iktidarını indirmektir. Dolasıyla bu durum seçime kadar artarak sürecektir. Sağduyulu milletimizin kahir ekseriyeti gözleri önünde cereyan eden bu durumu görmekte ve itidallı hareket etmektedir. Seçimlerde de gerekli cevabı sebep olanlara mutlaka verecektir.

2002-2017 YILLARI ARASI DOLARIN SEYİR DEFTERİ

2002- 1.506.431-1.513.697 TL.
2003- 1.491.635-1.498.830 TL. önceki yıla göre yaklaşık - %1 düşüş,
2004- 1.421.923-1.428.781 TL. önceki yıla göre yaklaşık - %5 düşüş,


2005- 1,3408-1,3473 TL. önceki yıla göre yaklaşık -  %6       düşüş,
2006- 1,4318-1,4387 TL. önceki yıla göre yaklaşık + %6       artış,
2007- 1,3015-1,3078 TL. önceki yıla göre yaklaşık  - %9       düşüş,
2008- 1,2930-1,2993 TL  önceki yıla göre yaklaşık  -  %2      düşüş,
2009- 1,5474-1,5549 TL  önceki yıla göre yaklaşık +  %19    artış,
2010- 1,5011-1,5084 TL  önceki yıla göre yaklaşık  - %3       düşüş,
2011- 1,6708-1,6788 TL  önceki yıla göre yaklaşık + %11     artış,
2012- 1,7921-1,8007 TL  önceki yıla göre yaklaşık + %7       artış,
2013- 1,9020-1,9061 TL  önceki yıla göre yaklaşık + %6       artış,
2014- 2,1881-2,1921 TL  önceki yıla göre yaklaşık + %15     artış,
2015- 2,7209-2,7258 TL  önceki yıla göre yaklaşık + %18     artış,
2016- 3,0223-3,0277 TL. önceki yıla göre yaklaşık + %1       artış,
2017- 3,6491-3,6557 TL  önceki yıla göre yaklaşık + %21     artış,
2018- 3,9435     -

  
NOT:
1-Yıllık Ortalama USD Döviz Kurları; yıllık iş günlerine ait ortalama döviz kurlarının aritmetik ortalaması alınarak hesaplanmıştır. Tutarlar TCMB döviz kurları esas alınarak bilgi amacıyla verilmiştir.

2-2005 yılından önceki döviz kurları Türk Lirasından 6 sıfır atılmadan önceki hali ile gösterilmiştir.

3-AKP’nın 15 yıllık iktidarı döneminde 2002-2017 yılları arasındaki kur artışı yaklaşık %135 dir.







15 Mayıs 2018 Salı

ÇARE, ÇÖZÜM VE ÇIKIŞ YOLU ‘’CUMHUR İTTİFAKI''


ÇARE, ÇÖZÜM VE  ÇIKIŞ YOLU ''CUMHUR İTTİFAKI''

-24 Haziran seçimlerinde Türkiye’yi kurtaracaklarını iddia ederek boylarını aşan büyük ve süslü sözler sarf eden muhalefetin hiçbir somut politikası ve projesi yoktur.
-Ülkemizin içinde bulunduğu koşulara ve yaşadığı sorunlara çareler üretmek yerine kendi bireysel ve kurumsal çıkarlarını ön planda tutanlar beni ve milletimizi ikna edemezler.
-Tam bir ateş çemberi içinde yer alan ülkemiz ve milletimiz, egemen güçlerin ve işbirlikçilerinin  kuşatması ile karşı karşıyadır.
-Ülke ve milletimiz; Terör, ekonomik abluka, tecrit edilme (komşularından, bölgesinden, mensubu olduğu İslam Alemi’nden ve dünyadan), bölme ve çatışma ortamında yaşatılmak gibi enstrümanlarla baskı altındadır.
-Her alanda ve anlamda ülkenin önüne konulan 2023,2053,2071 hedefleri için atılan ve atılacak adımların devamını sağlamak  elzemdir.
-Son dönemlerde ülkemizin ve milletimizin her alandaki kazanımlarının akamete uğramaması, demokrasi, özgürlük, adalet ve insan hakları alanındaki adımlarının daha ileriye taşınması ve geliştirilmesi şarttır.
-16 Nisan 2017'de gerçekleşen referandumla yapılan yönetim değişikliğinin tüm yönleriyle yürürlüğünün gerçekleşmesi  ve yeni dönemin başlatılması ülke ve millet için daha hayırlı olacaktır.
-Bütün bunlardan dolayı ülkemiz ve milletimiz milli ve manevi değerler etrafında bütünleşmek, milli mücadele ruhuyla hareket etmekle mükelleftir.
-Şartlar ve ortam; ülke ve milletimizin; birikimsiz, tecrübesiz, misyonsuz, vizyonsuz ve dünya şartlarından bihaber kişilere, partilere ve kurumlara teslim edilmesini mümkün kılmamaktadır.
Çare, çözüm ve çıkış yolu ‘’CUMHUR İTTİFAKI’’dır ve benim oyum bu yöndedir.
Vesselam

HAYBER SAVAŞINA KATILMAK İSTİYORMUSUN


HAYBER SAVAŞINA KATILMAK İSTİYORMUSUN?

Hayber kalelerinde bulunan Yahudiler Müslümanların kaleyi feth edemeyeceğini düşünüyordu çünkü
Hayber kaleleri sağlam, yüksek bir yerdeydi. 
Ok atsan sana geri dönüyordu. 
Taş atsan yetişmiyordu. 
Bağırsan sesin duyulmuyordu. 
Hayber yıkılmıyordu. 
Hayber fethedilemiyordu.
Günlerce bekledi İslam ordusu. 
Ama Yahudiler kalelerden çıkmıyordu. 
Müslümanların stoku tükenmek üzere, moralleri bitmek üzereydi. 
Günlerce beklediler. Ama nafile! 
Bu uzun bekleyişten sonra Peygamber Efendimiz bir strateji geliştirdi. 
Hurma ağaçları kesilecekti. 
Hayber Yahudilerinin ekonomisi birer birer kesilecekti. 
Servetleri devrilecekti. 
Gelecekleri köklerinden kazınacaktı. 
Zira Yahudi için para, servet, zenginlik her şeydi. 
Ağaçlar kesildikçe Yahudiler kahroluyordu. 
Ağaçlar kesildikten sonra burada kalmanın da bir anlamı kalmayacaktı. 
Anlaşma yoluna gittiler ve taşıyabilecekleri kadar yükle Yahudilerin başkenti Hayber’i terk edeceklerdi. 
Sen de Hayber savaşına katılmak istiyorsan bir ağaç da sen kes! 
Sen de bugün sövsen sesin Yahudiye ulaşmaz! 
Taş atsan İsrail’e ulaşmaz!
Ok atsan Tel Aviv’e yetişmez. 
Ama sen de Peygamber Efendimizin stratejisini yapabilirsin! 
Al eline baltayı kes Yahudilerin ağaçlarını! 
Nasıl mı? 
Evine giren her Yahudi malı bir ağaçtır. 
Kullandığın her Yahudi malı  bir ağaçtır. 
Hayber savaşına katılmak istiyor musun? 
Öyleyse al eline boykot baltasını kes Yahudilerin ağaçlarını! 
Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa mutlaka karşılığını bulur, diyor Rabbimiz!
İSRAİL’İN ticari ürünlerde barkod numarası:729’dur
Başka ne yapabilirim ? diyorsan; bir miting’e katıl, elini cebine at bir ilaç, mama,su ya da mermi parası gönder, Filistinli gençlerin kaldığı yurtları/vakıfları destekle…bir nebze de dertlere sen derman ol.
Hayber savaşı stratejisi; İsrail için geçerli olduğu kadar, kuruluşundan bu yana ona her zaman ve her ortamda destek veren ABD içinde geçerlidir. Gittiği her yerde kan, göz yaşı bırakan, hırsızlık, yolsuzluk ve soygun yapan İsrail gibi terör devleti olan ABD' nın Kore, Vietnam, Afganistan, Irak vedünyanın pek çok yerde yaptıkları ortadadır. Hatta bir çok ülkenin ABD ve başka ülkelerdeki varlıklarına ya kendisi ya da BM vasıtasıyla el koymuş veya dondurmuştur. Bu şekilde o ülkelerin çok büyük zararlara uğramalarına neden olmuştur. Ayrıca şantaj, tehdit, korkutma, ekonomik abluka, her türlü spekülatif hareket ve adam satın almaları da buna eklersek olayın boyutlarının ne kadar büyük ve ciddiyet arz ettiği ortaya çıkar. ABD-KANADA ticari ürünlerinde barkod numarası: 00-13 Yerel kullanım (depo,ambar) 20-29’dur.
Lütfen alışveriş yaparken ürün barkod  kodlarına dikkat ediniz.
Daha Fazla Kişinin Okumasına vesile olmak adına Paylaşalım!!! İnşaAllah
Selam ve dua ile.


AKLARA KARA DİYENLER


AKLARA KARA DİYENLER

Yapılanlara-yıkacağım,
Devam edenlere-Durduracağım,
Satılması uygun olmayanları-Satacağım,
Millete verilenlere-Vermeyeceğim,
Dost dediklerimize-Düşman,
Düşman dediklerimize-Dost,
Gidilen yerlere-Gitmeyeceğim,
Gidilmeyecek yerlere-Gideceğim,
Hukuka uygun yapılanlara- Uygun değil AYM ve AİHM’ nde iptal ettireceğim diyen kısaca AK denilenlere kara çalan bir zihniyetin temsilcisi kişi ve kurumlar Ülkem ve milletim için çare değildir.

1 Mayıs 2018 Salı

AKP FABRİKALARI SATMIŞ


AKP FABRİKALARI SATMIŞ!

AKP İktidara geldiğinden bu yana hiç fabrika kurmamış ve bütün fabrikaları satmış öyle mi ?

Ne üretiyordu bu ülke de AKP  üreten fabrikaları satmış?

-Bu ülke de  dünya da marka olmuş içeride ve dışarıda milyonlarca satış yapan, binlerce insan çalıştıran, ihracat geliri  elde eden otomobil ve yedek parça fabrikaları vardı da onları mı satmış ?

-Uçak, tank, top,  füze, uydu, İHA,SİHA v.s. üreten, kendi silahlı kuvvetlerinin ihtiyacını karşıladığı gibi, başka ülkelere satış yaparak ihracat geliri elde eden, binlerce insan çalıştıran fabrikalar vardı da onları mı satmış?

-Bu ülke de ilaç, tıbbi malzeme, alet-edevat v.s. üreten; dünya da marka olmuş, ülkenin ihtiyacını karşılayan, başka ülkelere satış yaparak ihracat geliri elde eden, binlerce insan çalıştıran fabrikalar vardı da onları mı satmış?

- Bu ülkede değişik sektörlerde faaliyet gösteren, marka olmuş, üreten, ülkeye ve dünyaya  satış yapan, gelir elde eden, binlerce insan çalıştıran fabrikalar vardı da onları mı satmış?

Kocaman bir hayır!

Satılanlar:

-Kahır ekseriyeti, günümüz teknolojisine, üretim yöntemlerine , kalitesine ,dünya standartları uygun olmayan, maliyetleri yüksek mallar üreten, piyasasında rekabet gücü olmayan, zarar ya da benzer kuruluşlara nispeten daha az kar eden, rantabl olmayan küçük işletmelerdi.

-Kahir ekseriyeti günümüz işletmecilik anlayışına ve yöntemlerine uygun olmayan anlayışla yönetilen ve  yönetimlerin siyasi iktidarların, vesayet odaklarının, sendikaların çiftliği haline gelmiş işletmelerdi.

-Kahir ekseriyeti optimum çalışan  yerine; bir, üç, beş kat, hatta daha fazla çalışanının bulunduğu, gizli işsizliğin kol gezdiği, işe gelmeden gelir elde edenlerin bulunduğu yerlerdi.

Bu tür işetmeler başka ülkelerde devlet tarafından, çok  önceden devreden çıkartılmış, kapatılmış ya da, özelleştirilmiş olduğu halde, ülkemizde her şeyde olduğu gibi burada da geç kalınmıştır. Onun için AKP  hükümetlerinin bu konudaki adımlarını, devleti üzerindeki  kamburlardan kurtardığı için takdir ediyorum.

Bu tür uygulamaları destekleyenlerin ise buralardan nemalanan ülke ve millet düşmanları ya da bu durumlardan haberdar olmayanların olduğu kanaatindeyim.   

Vesselam…