19 Haziran 2016 Pazar

TEK PARTİ DÖNEMİNİN ZÜLMÜ TÜRKÇE EZAN!



TEK PARTİ DÖNEMİNİN ZÜLMÜ TÜRKÇE EZAN!

30 Ocak 1932'de İstanbulda Fatih Camii'nde başlayan Türkçe ezan zulmü  dayatması 16 Haziran 1950'ye kadar devam etmişti.1950 yılının Haziran ayında Demokrat Parti’nin tek başına iktidara gelmesine kadar devam eden bu zulüm yapılan kanun değişikliği ile kaldırıldı.İşin en ilginç yanı ise Arapça ezan okunması yasağını getiren CHP’nin Demokrat Parti tarafından yapılan kanun değişikliği lehine oy kullanmasıdır.

Tek parti rejiminin hüküm sürdüğü yıllarda halkta hiçbir karşılık bulmayan ve fakat 18 sene boyunca uygulanan en büyük zulümlerden  olan Türkçe ezan, ilk olarak 1932 yılının 30 Ocak gününde Fatih Camii'nde okunmuştu. Arapça ezan yasağı, Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ile 16 Haziran 1950'de kaldırıldı.
Türkçe ezan tartışmaları Osmanlı'nın son döneminde de Osmanlıya karşı olan  bazı yazar ve şairler tarafından gündeme getirilmişti.Türkçülük akımının fikir babası  sayılan Ziya Gökalp, bir şiirinde “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur” ifadesinin kullanarak bu konudaki talebini dile getirmişti.
1932 yılı Türkiye’de zamanın idaresi tarafından  tarafından dinde reform yılı olarak ilan edilmişti. 1931 yılının Aralık ayında başlayan çalışmalar kapsamında Dolmabahçe Sarayı'nda bazı hafızların (9.kişi olduğu söyleniyor) ezanın ve hutbelerin Türkçeleştirilmesi yönünde çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Ayrıca Kuran-ı kerim’in  yapılan ilk Türkçe tercümesi de 22 Ocak 1932 tarihinde İstanbul’da Yerebatan Camii’nde Hafız Yaşar (Okur) tarafından okundu. 30 Ocak 1932 tarihinde ise ilk Türkçe ezan, Hafız Rifat Bey tarafından Fatih Camii’nde okunmuştur.
Zamanın tek parti idaresi tarafından 4 Şubat 1933 tarihinde, müftülüklere ezanın Türkçe okunması, buna riayet etmeyenlerin şiddetle cezalandırılacaklarını bildiren bir genelge gönderildi. Bu genelge 18 yıl boyunca süren Türkçe ezan zülmünün dayanağı olmuştur.1941'de ise Refik Saydam’ın başbakan, İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde kanun çıkarılarak Türkçe ezan zulmü ile ilgili duruma yasal zemin kazandırılmıştır.
Ezanda geçen bütün Arapça ifadeler Türkçe ‘ye tercüme edilirken 'felah' kelimesi ise olduğu gibi bırakılmışt.Türkçe karşılığı ‘’kurtuluş’’ olarak tercüme edilebilecek bu ifadenin aynı bırakılmasının nedeninin ise insanları namazdan uzaklaştırmak olduğu öne sürülüyor.
Tek parti iktidarı yıllarca Türkçe ezanın halkın yaptığı ibadette ne dediğini anlaması için uygulandığını iddia etti, fakat hiç Türkçe bilmeyen Kürt, Arap ve diğer unsurların yaşadığı yerlerde ezanın Türkçe okutulmasının nedeni sorusuna hiçbir zaman cevap veremedi.
Arapça ezan yasağı uygulaması sadece camilerle sınırlı değildi. Evlerinde namaz kılanların da Arapça ezan ve kamet okuması yasaktı. Bu yasağa uymayan yüzlerce insan da bu yüzden cezalandırılmıştır.
1938 yılında Hatay'ın Türkiye topraklarına katılması nedeniyle buraya giden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı ilk uygulamalardan biride Arapça okunan ezanın Türkçeye çevrilmesi olmuştur. Zamanın  Hatay halkı, Fransız işgal güçlerinin bile yapmadığı bu dayatmayı Türkiye’nin yapmasını hiçbir zaman anlayamamıştır.
30 Ocak 1932'de başlayan Türkçe ezan zulmü, 1950 yılının Haziran ayında Demokrat Parti'nin tek başına iktidara gelmesine kadar sürmüştür.1941’de Arapça Ezan yasağını getiren CHP'nin 1950’de Demokrat Parti ile birlikte bu yasağın kaldırılması lehinde oy kullanması ise dikkat çekmişti.
Demokrat Parti, hazırladığı kanunla Türkçe ezanı değil, sadece uygulanan Arapça ezan yasağını kaldırmıştır. Bu kanun değişikliği ile isteyen isteği dilde ezan okuyabilecekti.O günden bu güne  tercih Arapça'dan yana kullanılmaktadır.
Kıbrıs'ta ise Türkiye ile beraber başlayan ezan yasağı Türkiye ile eş zamanlı olarak sona ermemiş, Adada 1969 yılına kadar Türkçe ezan okutulmaya devam edilmiştir.
Allah her türlü zülümden tüm Müslümanları korusun….Amin

5 Haziran 2016 Pazar

’KELEBEK GİBİ UÇARIM ARI GİBİ SOKARIM ‘’SÖZÜYLE BİR DEVRE DAMGASINI VURAN, DÜNYA SPOR TARİHİNİN EFSANEVİ İSİMLERİNDEN MÜSLÜMAN BOKSÖR MUHAMMED ALİ CLAY 74 YAŞINDA RAHMETİ RAHMANA KAVUŞTU.

İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn 

‘’KELEBEK GİBİ UÇARIM ARI GİBİ SOKARIM ‘’SÖZÜYLE BİR DEVRE DAMGASINI VURAN, DÜNYA SPOR TARİHİNİN EFSANEVİ İSİMLERİNDEN MÜSLÜMAN BOKSÖR MUHAMMED ALİ CLAY 74 YAŞINDA RAHMETİ RAHMANA KAVUŞTU.

Muhammed Ali hayatını kaybetti. Spor tarihinin efsanevi isimlerinden dünya ve olimpiyat şampiyonu unvanlı Birleşik Amerikalı Müslüman boksör Muhammed Ali 74 yaşında hayatını kaybetti. Geçen Perşembe günü solunum yetersizliği nedeniyle hastaneye kaldırılan Muhammed Ali’nin sağlık durumunun iyi olmadığı biliniyordu.Muhammed Ali, geçtiğimiz yıl zaman zaman hastaneye kaldırılmış ve tedavi görmüştü.
Hayatı boyunca birçok önemli maça çıkan, spor yaşantısının yanı sıra Müslümanlara ve ABD'deki siyahi hareketlere desteğiyle de bilinen Muhammed Ali, 2014 yılından bu yana sağlık sorunları nedeniyle zaman zaman hastanede tedavi görüyordu. Aralık 2014'te ve Ocak 2015'te hastaneye kaldırılan Muhammed Ali'nin, geçen yılki rahatsızlığının idrar yolları enfeksiyonu olduğu belirtilmişti.
Ünlü boksör, son olarak 8 Nisan'da Arizona'nın Phoenix kentindeki Celebrity Fight Night adlı yardım etkinliğine katılmıştı. 
1964, 1974, 1978 yıllarında olmak üzere dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu 3 kez kazanan Muhammed Ali, bu ünvanı rakipleri karşısında 19 kez korumayı başardı. Kariyeri boyunca çıktığı 61 maçın 56'sından galibiyetle ayrılan Ali, profesyonel boksa geçmeden önce 1960 Roma Olimpiyatları'nda hafif ağır sıklet kategorisinde altın madalya kazanmıştı.

Muhammed Ali kimdir?

 

Müslüman olmadan önceki ismi Cassius Marcellus Clay Jr. olan Muhammed Ali, 17 Ocak 1942'de Kentucky Louisville'de doğdu. Afro-Amerikan ve İrlanda kökenlidir. 12 yaşındayken boksla tanıştı ve kısa zaman içinde National AAU ve Altın Eldiven Şampiyonası'nda amatör kayıtlara girdi. Yine 1960'ta Roma'da ağır hafif sıklette altın madalyayı alarak profesyonel lige döndü. 18 yaşındayken katıldığı Roma Olimpiyatları'nda altın madalya aldıktan sonra ünü giderek artmaya başladı.
1964 yılında 22 yaşındayken, S. Liston'u yenip Dünya şampiyonu oldu. Bu zaferden sonra dinini değiştirdiğini ve İslam'a geçtiğini açıkladı. Muhammed Ali ismini aldı ve çok sevdiği boks'a 1967'den 1970'e kadar ara vermek zorunda kaldı. "Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım." diyerek Vietnam savaşına gitmediği için 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı. Lisansı ve pasaportu elinden alınınca dava süresince maddi sıkıntılar yaşadı ve iflas ettiğini açıkladı. Ailesinin yardımı ve üniversitelerde para karşılığı yaptığı konuşmalarla geçimini sağladı. 1970'te temyiz davasını kazanıp tekrar boksa döndü. 1971'de Joe Frazier ile 'Asrın maçı'na çıktı ve profesyonel boks kariyerinde ilk defa kaybetti. Uzmanlar üç buçuk sene aradan sonra sadece 2 maç yapan Muhammed Ali'nin bu kadar zor bir maça hazır olmadığı görüşünde hemfikirdi. Fakat o en kısa zamanda tekrar şampiyon olmak istiyordu. Ardından çenesinin kırıldığı maçta Ken Norton'a sayı ile yenilince, kendi ve yakınları dışında birçok kişi kariyerinin bittiğini sandı. Fakat o azmedip art arda unvan için rakip olan boksörleri bir bir yendi. Ken Norton'i yenip rövanşı aldı.

1973'te Joe Frazier ile unvan maçı için anlaştı. Arada sadece Joe Frazier-George Foreman maçı kalmıştı. Frazier sürpriz bir şekilde iki raund'da nakavt oldu. Ali böylece önce Fraizer ile maç yapıp arkasından da Foreman'la maç ayarladı ve iki maçı da nakavt'la kazandı. Böylece hem kaybettiği unvanını alacak hem de daha bitmediğini gösterecekti. 1974'te Foreman’ın bahisçilerde 7'ye 1 favori olduğu maçta rakibini hiç beklenmedik bir taktik ile sekizinci raundda nakavt edip hak ettiği unvanı Floyd Patterson'den sonra tekrar elde eden ikinci boksör oldu. 1978'de L. Spinks'e yenilip ardından aynı yıl rakibini yenince Dünya Şampiyonluğunu 3 kez elde eden ilk boksör oldu. O zamanlar sadece 2 Dünya Boks Federasyonu olması değerini daha da farklı kılıyordu. 2008 yılı itibari ile 8 Dünya Boks Federasyonu bulunuyordu. Muhammad Ali'nin etkin döneminde en iyi boksörler, unvanı elde edebilmek için, mutlaka karşı karşıya gelirlerdi. George Foreman'in 1994 yılında 20 sene aradan sonra tekrar Dünya Şampiyonu olması ve unvanını çok kez savunması, o dönemin boksunun birçok ülkede neden "Altın 70'li yıllar" diye anıldığını bize anlatıyor.
1978'de boksu Şampiyon olarak bıraktı. Sonra 1984'te Parkinson hastalığına yakalanmasına rağmen bunu gizleyip büyük para karşılığı iki maç daha yapıp kaybetti. İkisi de o vaktin veya sonrasının Dünya Şampiyonları idi. (eski sparring partneri Larry Holmes ve Trevor Berbick). Profesyonel döneminde sadece 5 kez yenilen, Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu olan Muhammed Ali, 36 yaşına kadar bütün şampiyonlar için tek isim olmayı başardı ve 37'si nakavt olmak üzere 56 maç kazandı.
Ona sadece bir boksör olarak bakmamak gerekir. Çünkü o gücüyle olduğu kadar kişiliğiyle de hep daha iyisini yapmaya çalışmıştır. 1960 Roma Olimpiyatları'ndan döndükten iki gün sonra bir lokantada sadece beyazlara servis yapıldığını öğrenince, altın madalyasını Ohio Nehri'ne atmıştır. 1996 Atlanta Olimpiyatları'nda bu madalyanın yerine başka bir altın madalya kendisine verilmiştir.
Din olarak İslamiyet'i seçmiştir ve Vietnam Savaşı'na gitmemiştir. Bu durumu şöyle dile getirmiştir: "Benim onlarla sorunum yok." (I'I ain't got no quarrel with them Vietcong'). Bu nedenle unvanlarına el konuldu ve bokstan uzaklaştırıldı. Fakat o yılmadı. Bu süre içerisinde üniversiteleri dolaşarak İslamiyet'i anlattı. Malcolm X ile yakın ilişkileri oldu. Verimli işlerle uğraştı.
Muhammed Ali (28 Ocak 2006, Davos)
Muhammed Ali'nin zamanının en iyisi olduğu kabul edilir. 2001 yılında Hollywood tarafından hayatı filme alındı. Ali adlı filmde Muhammed Ali'yi Will Smith canlandırdı.
Parkinson hastalığı yüzünden uzun süre Michigan'daki çiftliğinde gözlerden uzak yaşamayı tercih eden ünlü boksör, ringlerde 20 yıldır ağzından düşürmediği "Bütün zamanların en iyisiyim" lafını ispatlayarak bir efsane olmuştur. Buna rağmen, 2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları üzerine Muhammed Ali, başında New York İtfaiye Müdürlüğü şapkası ile Sıfır Noktasına giderek destek ve dayanışmasını göstermek gereği duymuş ve şöyle demiştir:
“Beni asıl inciten, 'İslam' adının bulaştırılması ve 'Müslüman' bulaştırılması ve sorun çıkarılıp nefret ve şiddete yol açılması. İslam, katil dini değildir. İslam, barış demektir. Evde öylece oturup insanların sorunun kaynağı olarak Müslümanları yaftalamalarına seyirci kalamazdım.”
Hayatını anlatan biyografik roman, 2002 yılında Kaknüs Yayınları tarafından yayımlanmıştır (ISBN 975-6698-34-9).
Allah rahmet eylesin. Mekani cennet olsun. Tüm sevenlerinin ve sevdiklerinin başı sağ olsun.