28 ŞUBAT POSTMODERN DARBESİNİN
ÖYKÜSÜ!
Bin yıl süreceği iddia edilen bir süreçti: 28 Şubat. Gerçekleştirenleri
Millet yanıltsa da Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak gecen 28 Şubat
sürecini, 19'ıncı sene-i devriyesinde
bir kez daha sorguluyoruz.İşte tarihe geçen örtülü darbenin kısa öyküsü:
Post-modern
darbenin öncesinde ve sonrasında yaşananların kısa özeti:
1-Refah Partisi’nin
önlenemeyen yükselişi; Her şey Refah Partisi'nin sandıktan birinci parti
çıkmasıyla başladı. Türkiye, Aralık 1995'te yapılan genel seçimlerde bir
ilki yaşamıştı.Milli Görüş’ün lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, yüzde 21 oyla
Meclis'teki 550 sandalyenin 158'ini kazanmıştı.
Uzunca
sayılan bir sürecin ardından Refah Partisi ile DYP koalisyon kurmuş Prof. Dr. Necmettin Erbakan ise Başbakan
olmuştu.
2-28 şubat
süreci; 28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararlar Türk siyası
tarihinde kara bir leke olarak geçmiştir. Siyasi, idari,hukuki ve toplumsal
alanda alınan kararlar Türk toplumunun dengesinde onarılmaz yaralar açmıştır.
3-Ekonomik
anlamdaki tramva sonuncunda binlerce işyeri kapanmış , On binlerce çalışan
mağdur olmuş, Türk ekonomisi milyarlarca liralık zarara uğramıştır. 28 Şubat’ın
ekonomik kayıpları ile ilgili bugüne
kadar hiçbir soruşturma ve kovuşturma yapılmamştır.
4-YAŞ
yemeğinde yaşanan rakı krizi!; Kurulan hükümete karşı olanlar ilk sinyalı
Ağustos 1996' daki YAŞ'da verdiler. Başbakan Erbakan'ın YAŞ üyelerine verdiği
yemekte Oramiral Güven Erkaya garsona ‘bana
rakı getirin evladım’ demesi gazete
manşetlerine taşınmıştı.
5-Bir anda
gündem ‘Şeriat ve Laiklik ‘ gündemine dönüşüyor; Bu gelişmelerin ardından
hükümete karşı olan çevrelerden demeçler
birbiri peşine gelmeye başladı. Barolar Birliği’nın o dönemki başkanı Eralp
Özgen ile Yargıtay’ın o dönemdeki başkanı
Müfit Utku, adli yıl açılışındaki konuşmalarında hiç gereği yokken algı
operasyonları ile şeriat ve laikliği gündeme taşıdılar.
Bir süre
sonra aynı algı operasyonlarına katılan TÜSİAD'ın açıklamaları da gündeme oturdu.
TÜSİAD, ekonominin kötüye gittiği gerekçesi ile erken seçim talebini dile
getirdi.
Başbakan Erbakan'ın
önce İran arkasından 1996 Ekim ayında yaptığı Mısır, Libya ve Nijerya
ziyaretleri amacı dışında saptırılarak eleştirildi. Hatta daha da ileri
gidilerek Libya gezisi sebebiyle Başbakan hakkında kabul edilmeyen bir gensoru verildi.
6-Müslüm
Gündüz ve Fadime Şahin olayı; 23 Ekim 1996'da yeni bir algı olayı ile
meydanlara çıkartılan Aczimendiler’le iş başka bir boyuta taşındı. Bundan bir
süre sonra da Fadime Şahin olayı patladı. Aczimendiler’in lideri Müslüm Gündüz
Fadime Şahin'le uydurulan senaryo sonucu
bir evde basıldı. Operasyon bazı yayın
kuruluşları tarafından adeta canlı
yayınlandı. Malum medyada bu olay günlerce yazıldı, çizildi ve tartışıldı. Bu olay neden gösterilerek dindar
insanlar töhmet altında bırakıldı. Hemen akabinde algı operasyonuna sahte şeyh
Ali Kalkancı ilave edildi. Kalkancı malum medya tarafından televizyonlara çıkartılarak
dindar insanlara yapılan zülümlere devam edildi.
3 Kasım 1996
meydana gelen Susurluk kazası ve Başbakan
Erbakan'ın bu olay için kullandığı 'fasa
fiso' ifadesi kendisini siyasi anlamda etkiledi. Bu olayın ardından İçişleri
Bakanı Mehmet Ağar istifa etti, yerine Meral Akşener getirildi.
Tarihler 7 Aralık 1996’yı gösterirken Ankara DGM
savcısı Nuh Mete Yüksel, Başbakan Erbakan, Çalışma Bakanı Necati Çelik ile bazı
milletvekilleri hakkında suç duyurusuna bulundu.
7-Rektörler Komitesi
devrede;10 Aralık 1996'da toplanan
Rektörler Komitesi kendi işlevi dışına çıkarak yayınladığı deklarasyonda, hükümete
susurluk ve basına baskı konusunda uyarılarda bulundu. Deklarasyonu zamanın YÖK
Başkanı Kemal Gürüz okudu.
Bir süre
sonra,oluşan siyasi zeminde DYP'li bazı vekiller bir takım vaatlerle
ayartılarak istifa ettirildi.Bu milletvekiller Hüsamettin Cindoruk Liderliğinde
Demokratik Türkiye Partisini Kurdu.
8-Başbakanlık’ta
iftar yemeği; Ramazan ayı idi. 11 Ocak 1997 Cumartesi günü Başbakan
Necmettin Erbakan Başbakanlık’ta bir iftar yemeği verdi. Medya masumhane
verilen bir iftar yemeğini ve katılan dini liderleri hedef alarak olayı irtica
boyutuna taşıdı.
9-İrtica
manşetleri ; Medyada da art arda çıkan "Taksim'e cami",
"Ayasofya ibadete açılacak", "500 tarikat 5 bin şeyh",
"Defileler yasaklanıyor" , ‘’Ordu göreve’’ gibi algı manşetleri ile
Türk Silahlı Kuvvetleri’ de harekete
geçirildi.
Bu olaylar
üzerine yüksek rütbeli subaylar Gölcük'te irtica toplantısı gerçekleştirdi.
Gazeteler bu toplantıyı ‘’Orgeneral rütbesindeki 9 komutan 72 saat boyunca üst
üste toplantı yaptı!’’ şeklinde duyurdu. Yüksek rütbeli subayların
Gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştıkları yazılıp
çizildi.
O dönem
yapılacak MGK' na az bir süre kala dönemin medyası artık manşetlerini iyice irtica haberleriyle süsleyerek algı operasyonlarının dozunu artırıyordu.
10-Kudüs
Gecesi ;30 Ocak 1997 tarihinde Sincan Belediyesi'nin düzenlediği ve zamanın İran
Büyükelçisi Ali Rıza Bugheri'nin de katıldığı Kudüs Gecesi’nde sahneye "Cihat" adlı bir oyun konuldu. Oyunun
medya tarafından ‘’İrtica gecesi’’ diye manşetlere taşınması adeta bardağı
taşırdı.
Bu olaydan
sonra Sincan Belediye başkanı Bekir Yıldız, medya tarafından adeta infaz
edildi. Açılan soruşturma sonucunda Bekir Yıldız tutuklandı ve mahkum edildi.
Bir süre
sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Siyasi Partiler Kanununa aykırı
davrandığı gerekçesi ile Refah Partisi’ni uyardı. Ardından dönemin başsavcısı
Vural Savaş Başbakan Prof. Dr.Necmettin Erbakan'ın ülkeyi iç savaşa
sürüklediğini ileri sürerek büyük bir gafa imza attı.
11-Balans
Ayarı; Demokrasiye balans ayarı yapıldı denilerek 4 Şubat 1997 günü 20 tank ve
15 zırlı araçla Ankara Sincan da geçiş yapıldı.
Dönemin Deniz
Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya 'irtica, PKK'dan daha tehlikeli'
ifadesiyle tarihi bir gafa imza attı.
12-Siyasilerin
kaos demeçleri;
Dönemin ANAP
Genel Başkanı Ahmet Mesut Yılmaz "Türkiye kaosa gidiyor. Güçbirliği
yapmaya hazırız."
Demokratik
Türkiye partisi Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk "RP düzeni silahla
değiştirecek" .
Diye
beyanatlar veren siyasi parti genel başkanlarımız vardı.
5 Şubat
1997’de zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel, Erbakan'a birkaç mektup
gönderdi.
Başbakan bu
mektuplara karşılık devletin ve milletin bekasını düşünerek "Ordu da,
Demirel de bizden çok memnun" dedi. Ancak 5 Şubat'ta Demirel'in gönderdiği uyarı mektubu
her şeyi özetliyordu.
13-Ankara’da
kadın yürüyüşü; 11Şubat 1997' de Ankara’da yeni bir algı operasyonu ile‘’Şeriata
Karşı Kadın Yürüyüşü’’
gerçekleştiriliyordu.
Korku senaryoları,
Algı operasyonları ve Toplum Mühendisliği ile her gün ekranlarda haberler
yapılıyor, gazetelere manşetler atılıyordu. Muhalefet, Sendikalar, İş Dünyası tek
vucüt olmuş gibiydi. Bütün bunların adı tek kelime ile ifade ediliyordu.
"İrtica"
14-Tarihi
MGK toplantısı; Ve 28 Şubat 1997…En uzun süren MGK toplantısının ardından Başbakan Necmetin Erbakan'a yapılan baskılar
iyice arttı.
Gazeteler
günlerdir birinci sayfalarında işaret ettiği tarihi MGK toplantısı
yapıldı. Alınan karalar hükümete bildirildi, laiklik konusunda yasaların
uygulanması istendi.
4 Mart1997
tarihinde a Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını
söyledi ve imzalamadı.
13 Mart 1997
tarihinde ise Başbakan Necmettin Erbakan, MGK kararlarının sadece önyazısını
imzaladığını açıkladı.
Daha sonra MGK
kararlarını uygulama komitesi kurularak ülke çapında irticacı avı başlatıldı.
15-Vural
Savaş’tan Refah Partisi’ne kapatma davası; 21 Mayıs 1997 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı Vural Savaş, ''Ülkeyi iç savaşa sürüklüyor'' iddiasıyla Refah Partisi hakkında kapatılması için dava
açtı.
16-Fişlemeler
ve Görevden uzaklaştırmalar; Bu dönemin
en trajik olaylarından biri de fişlemelerdir. Olaylar gerekçe gösterilerek
sayısının binlerle ifade edildiği fişlemeler gerçekleştirilmiştir. İrtica
gerekçe gösterilerek kamu kesiminde yine
binlerce kişi (Akademisyenler, Subaylar, Yöneticiler, Memurlar ve İşçiler) görevlerinden uzaklaştırıldı. Tam anlamıyla
maddi ve manevi olarak perişan edildi.
17-Üniversiteye
girişte katsayı engeli ; Meslek liselerinin (İmam Hatip) ortaokul kısımları
kapatıldı. Bazı öğrencilerin(İmam Hatiplilerin) üniversitelere girişi, katsayı
uygulaması ile engellendi.
18-Genelkurmay’dan
firmalara ambargo ve yargı organlarına brifing;7 Haziran 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı aldığı bir kararla, irticai faaliyetleri
desteklediğini iddia ettiği firmalara tam bir pozitif ayrımcılık yaparak ambargo
koydu. Bu karar haksız yere yüzlerce firmayı olumsuz olarak etkiledi.
10 Haziran
1997 tarihinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri
Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing
verildi.
19- Başbakan
istifa etti; 18 Haziran 1997 tarihinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan
başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı hükümet ortağı
Tansu Çiller’e devretmek olduğunu belirtti.
20-Demirel’in
görevi Yılmaz’a vermesi ve Anasol-D hükümeti; 9 Haziran 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma
görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller
yerine,bütün teammülleri altüst ederek ANAP Genel Başkanı Ahmet Mesut Yılmaz'a
verdi.
30
Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte
ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu.
28 ŞUBAT
SONRASI GELİŞMELER
Eski
Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu "28 şubat bin yıl
sürecek" demiş olsa da Türkiye'nin toplumsal ve siyasi ortamındaki büyük
çaplı değişimler çok daha baskın çıkmıştır. Bu kararların hedefindeki siyası
oluşum ‘’MİLLİ GÖRÜŞ’’ bünyesinden beş yıl sonra ortaya çıkan ve 28 döneminde
okuduğu bir şiir yüzünden yargılanıp mahkum edilen ‘’Muhtar bile olamaz‘’denilen
Recep Tayyip Erdoğan bugün seçimle (Yüzde 52 oyla) gelen ilk Cumhurbaşkanı olarak görevinin başındadır. Onun kurduğu Adalet
ve kalkınma Partisi 13yılı aşkın bir süreden beri kesintisiz iktidardadır.
Bu iktidar
döneminde, o dönemdeki mağduriyetlerin çok büyük kısmı giderilmiştir. Fakat
yine de maddi ve manevi kayıpların varlığı inkar edilemez.
Yıllar sonra
ortaya çıkan bilgi ve belgeler 28 Şubat sürecine yeni bir boyut kazandırmış ve
bununla ilgili yargılamalar yapılmış ve yapılmaktadır.
2012 yılında
TBMM, darbeleri araştırma komisyonu kurmuş ve 28 Şubat başta olmak üzere askeri
darbeleri araştırılmış ve raporlar yayınlanmıştır.
O dönemin
kudretli paşalarının 28 Şubat soruşturması kapsamında sorgulanmaları ve
yargılamalarıda gerçekleşmiştir.
Bütün
yaşanan darbe ve postmodern darbelerin Türkiye’de
maddi ve manevi anlamda çok büyük kayıplara neden olduğu aşikardır ve
Türkiye’de darbe dönemleri henüz kapanmamıştır. Millete rağmen puslu havayı
gözeten güçleri hiçbir zaman gözardı etmemek gerekmektedir.
Daha
yapılması gereken çok şey var….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder