21 Aralık 2016 Çarşamba

BİR SUİKASTIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ


Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

(Mehmet Akif Ersoy)

Değil mi Cephemizin sinesinde iman bir,
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir,
Değil mi ortada bir sine çarpıyor yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz.

(Vedat Ali Tok)

Rusya’nın Türkiye’de görevli büyükelçisi Andrey Karlov Ankara’da Çankaya belediyesi  tarafından düzenlenen bir fotoğraf sergisinin açılışında konuşma yaptığı sırada Türk polis teşkilatına mensup bir polis tarafından gerçekleştirilen elim  bir saldırı sonucu öldürüldü. Bu menfur olay dolayısıyla  çok üzgünüm. Rus halkına ve devletine taziyelerimi sunuyorum.

 Gelelim  bu olayın perde arkasına ve düşündürdüklerine:

1-Bu olay Türkiye-Rusya ilişkilerinde uçak düşürme olayından sonra başlayan normalleşme sürecinin baltalanmasına yönelik bir sabotajdır. Türk-Rus devlet yetkilileri, Güvenlik uzmanları, İstihbaratçılar ve diplomatların büyük çoğunluğunun kanaatleri bu yöndedir.

2- Türkiye’nin batıdan ve Avrupa Birliği’nden son zamanlarda gördüğü olumsuzluklardan dolayı  uzaklaşma emareleri göstermesi, Rusya ve Şangay İşbirliği Örgütü (Şangay Beşlisi)’ne yönelik iş birliği hamleleri , bu olayda olağan şüpheli olarak ABD ve Avrupa Birliğini’ nin önde gelen ülkelerini ve onların iç-dış  maşaları olan terör örgütlerini işaret etmektedir.

3-Türkiye üzerinde çıkarları olan bu güçler, çıkarlarına zarar gelmemesi noktasında, Türkiye ile Rusya'nın arasını açmak için ikinci hamleyi yapmışlardır. Bunda sonra başka alanlarda başka hamlelerin yapılması şaşırtıcı olmayacaktır.

4-Uluslararası arenada yapılan ses getiren bu tür suikastleri kim yaparsa yapsın asıl olan işin arka planında olan patron ya da işverenlerin kim-kimler olduğudur.

5-Ülkemizin önüne koyduğu 2023, 2053, 2071 hedefleri içeride ve dışarıda çok ses getirdi. Hedefleri engellemek isteyenler de harekete geçti.

6-Ülkemiz bulunduğu bölgede ve dünyada söz sahibi olmak için yaptığı siyasi ve uluslararası hamlelerde dikkat çekmektedir. Bu da Ülkemize  karşı olumsuz tavırları olanları ürkütmüş ve engelleme çalışmalarına hız kazandırmıştır.

7-Tükiye’nin İslam dünyasında yaptığı hamlelerde çok göze batıyor. Buda islam dünyası üzerinde etkili olmak isteyen bazı islam ülkelerinin ve İslam dünyasında etkili olan batılı ülkelerin ülkemize karşı hasmane tavırlar almasına sebep olmuştur. 

8-Türkiye çok yönlü olarak kuşatma altında, bu kuşatmanın ekonomi, siyasi, askeri boyutlarını hissediyoruz. Zamanla bu kuşatmanın etkileri ve yönleri daha da artacak gibi görünüyor. Amaç Ülkeyi uluslararası alanda yönetilemez bir konuma getirmek, yurt içinde de kaos çıkartarak bölme ve parçalama planını devreye sokmaktır.

9-Bir ülkenin en büyük handikapı içeride cereyan edenlerdir. İçeride birlik ve beraberlik güçlü olursa ülkemize ve millerimize hiçbir düşman ve olay zarar veremez. Aksi halde ise Allah korusun zor durumlarda kalmak ve onarılmaz yaralar almak mümkündür. Ülke ve milletimiz tarihsel süreçte bu tür durumlarla karşılaşmıştır.
Yaşadığımız topraklar üzerinde milliyetimiz, dilimiz, dinimiz, mezhebimiz, tarikatımız, cemaatimiz, sosyal sınıfımız, statümüz, hatta sempati duyduğumuz spor kulübü v.s. de dahil olmak üzere tüm farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görmek gerekmektedir. Birlik ve beraberliğimizi de bu farklılıklar üzerine kurmak, güçlendirmek ve yaşamak şarttır. Başka da bir alternatifimiz yoktur.

10-Dikkatleri bir noktaya çekmek isterim ki, o da şudur: Yarım asırdır girmeye çalıştığımız AB, Üyesi olduğumuz NATO, Dostumuz ve stratejik ortak dediğimiz ABD ve dünyadaki birçok ülke, mensubu olduğumuz İslam Dünyası içinde yer alan bazı ülkeler, Uluslararası birtakım kurum- kuruluşlar ve ideolojik farklılıklarına rağmen ülke içinde ve uluslararasında faaliyetleri olan terör örgütlerinin Türkiye’ye karşı birleştirilmesi/birleşmesi yek vücut olmasıdır. Bu durumun dünya tarihinde başka bir ülkeye karşı yapıldığı görülmemiştir. Bu tam bir haçlı zihniyetine işaret etmekte ve haçlı seferlerinin devam ettiğini ortaya koymaktadır.

Ülke ve millet olarak ne zaman biteceği belli olmayan büyük ve amansız bir mücadelenin içindeyiz.Türkiye bölgesinde ve dünyada söz sahibi, güçlü ve büyük olmaya çalışıyor. Bu da ancak zoru başarmakla mümkün olacak. Zafere ulaşmak kolay değil… Her şeyin olduğu gibi zaferinde bir bedeli var…Ödeyecek ve karşılığını alacaksınız...

Bende diyorum ki umutsuzluğa , yeise düşmeden sonuna kadar her anlamda mücadele edeceğiz ve zafere ulaşacağız. Allah’ın izniyle de zaferin getireceklerini ülke ve millet olarak tadacağız ve yaşayacağız.


Vesselam.

14 Aralık 2016 Çarşamba

RİZE'Yİ BOMBALAMAK

14-ARALIK-2016 RİZE’DE ŞAPKA KANUNU’NA MUHALEFET EDENLERİN İDAMININ 91’İNCİ SENE-İ DEVRİYESİ

’’ATMA HAMİDİYE ATMA VERGİDA VERECEĞUK SERPUŞTA(ŞAPKA) GİYECEĞUK’’
(RİZE HALKI KENDİLERİNE BOMBA ATAN ABDULHAMİD HAN'IN ZIRHLISI HAMİDİYE’YE KARŞI SÖYLEDİKLERİ MEŞHUR SÖZ.)
 "Atma Hamidiye Atma, Vergi de Vereceğuz, Serpuş da Giyeceğuz" Aynen böyle diyordu bombalanan Rize halkı. 1925’te Rize kendi milletinin deniz kuvvetleri tarafından bombalanır... Balkan Savaşları’nın ünlü Hamidiye zırhlısı bombalar Rize’yi... Hem de görev icabı... Bugün zalim yönetimlerin ve yöneticilerin Irak’ta, Suriye’de Mısırda ve daha bir çok yerde kendi halkını bombaladığı  gibi…Ta o zamanda ayni şekilde bombalanır Rize. Demek ki zalimlerin, despotların, muhaliflere tahammülsüzlükleri her zaman aynıdır. Dağları ve çölleri bombalar gibi Rize’yi bombalarlar.
Rize’ye yapılan ve iki gün süren top atışının üstüne zamanın valisinin talebi  Rize’ye gezici İstiklal Mahkemesi gelir ve 143 kişi yargılanır. Bir günlük yargılama sonucu, 8 kişi (Sabit Tarakçıoğlu, Şaban Koliva, Kadir Koliva, Mahmut Kambur, Mehmet Peçe, Aslan Peçe, Yakup Peçe, Hasan Külünkoğlu) idam cezasına; 14 kişi 15’er yıl, 22 kişi 10’ar yıl,19 kişi 5’er yıl, kalanlar da değişik hapis cezalarına çarptırılır. Muhaliflere tahammülü olmayanların bir günlük yargılama ile ortaya koydukları adalet(!)… İdamlar 14 Aralık 1925 tarihinde infaz edilir. Peki, Rize ne yapmıştı ki toplarla terbiye(!) edilmeye, hizaya getirilmeye çalışıldı? Rize’nin suçu neydi ki  “Atma Hamidiye Atma Din Kardeşiyiz.” demesine bile aldırış edilmemiş ve Rize’ye yağan top yağmuru iki gün sürmüştü. Üstüne üstlük top yağmurunda ölen ve yaralananlar yetmemiş gibi 8 kişi daha idam edilmiş, 55 kişi de farklı hapis cezalarına çarptırılmış. Neden ve niçin? Dün bu sorular sorulmuş mu ya da sorulabilmiş mi? zannetmiyorum; bu soruları o zaman sormaya kalkan da bunun bedelini canıyla öderdi ya da ödemiştir, herhalde. Rize ve benzeri yerlerin toplara hedef olmasının sebebi öz olarak “muhalif olmalarıydı, muhalefet etmeleriydi” Neye mi muhaliftiler? Şapkaya. Evet, “Rizeli sekiz âlim ve Müslüman şapka giymeyip, dindarlara zulmü kınayıp, hükümete ”Sarığımıza, sakalımıza ve cübbemize dokunulmasın. Şapka giyenler giysin, ama giymeyenler hapse atılmasın” diyerek, jandarma karakoluna yürümüşler ve halk da yanlış gördükleri politikalara karşı onlara destek verip onlara katılınca bu yapılan bir isyan olarak görülmüş. Bundan dolayı Rize topa tutulmuş sonra da idam sehpaları kurulmuş. Bu olaydan miras olarak her ne kadar “Atma Hamidiye atma, vergi de vereceğuz, serpuş da giyeceğuz…” diyen halk türküsü kalsa da bunun acısı hiç gitmemiş ve unutulmamıştır.
25 Kasım 195 tarihinde yürürlüğe giren şapka kanunu ile birlikte Rize şapkaya kurban edilmiştir. Rize’nin dışında Maraş, Erzurum, Kayseri ,Tokat, Amasya, Kırşehir, İskilp’de Şapka’ya kurban edilmiş buralarda da 78 kişi idam edilmiş, yüzlerce kişi de değişik cezalara çarptırılmıştır.
14 Aralık 2016, Rize’nin şapka dolaysıyla bombalanmasının 91 sene-i devriyesidir. Bakalım, Rize’nin bombalanması ne kadar konuşulacak, ne kadar tartışılacak, Rize’den ve halkından bir özür dilenecek mi? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmış olan, benzer olaylar zincirin diğer halkaları da gündeme gelecek mi göreceğiz.
Doğrusunu söylemek gerekirse; dün yapılan haksızlıkların, zalimliklerin konuşulması, tartışılması; onlardan dolayı özür dilenmesi yapılanları eski haline getirmiyor. Zira bu haksızlıkların, zalimliklerin mağdurları için atılması gereken adımlar atılmalıdır. Sadece kuru özürle yetinilmemelidir.
Dün yapılanlardan çocuklarımızın torunlarımızın bizi şerle yad etmemelerini istemiyorsak ve o günlerin tarih sayfalarında kara bir leke olarak yer almamasından yana isek ; özür dilemenin yanında, mağdurlara itibarlarının iade edilmesi varsa maddi ve manevi kayıplarının giderilmesi de devletin atacağı adımlardan olmalıdır.
O günlerden ibret alıp günümüze dönmek ve günümüzde bu tur zalimliklerin ve haksızlıkların yapılmaması için gerekenleri yapmak ta devlet ve millet olarak vazifemizdir.
Bu ve benzer olaylarda haksızlığa uğramış hayatını kaybetmiş ve cezalandırılmış ne kadar insanımız varsa hepsine Allah’ta rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun.
Selam ve dua ile