27 Mayıs 2016 Cuma

KARA GÜN: 27 MAYIS 1960’IN 56. SENE-İ DEVRİYESİ!!!

KARA GÜN: 27 MAYIS 1960’IN 56. SENE-İ DEVRİYESİ!!!



DEMOKRASİ YOLUNDA HALK İRADESİNE RAĞMEN ŞEHİT EDİLEN DEMOKRASİNİN 3 ŞEHİDİNİ RAHMETLE ANIYORUM. ALLAH RAHMET EYLESİN.



27 Mayıs nedir ?

Türkiye’de iç ve dış işbirlikçilerle yapılan ilk askeri darbe...

Türkiye’nin seçimlerle elde edilen sivilleşme ve demokrasi yolunda masumların kanları akıtılarak, Halk İradesinin rafa kaldırılışı…


Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki cuntacı birkaç general ve bir grup subaydan oluşan 37 kişilik Milli Birlik Komitesinin, 27 Mayıs 1960’da haksız yere iktidara el koyması… 


26 Mayıs'ı 27'sine bağlayan gece üç senedir bekletilen planların  uygulamaya konulması ve Ellerine kelepçe vurulan Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes, Genelkurmay Başkanı Erdelhun, bakanlar, milletvekilleri ve bazı Demokrat Partililer tutuklanarak, Yassıada'ya götürülmesi… 


Tek partili dönemin sonunda halkın ekseriyetinin oyları ile iktidara gelen Demokrat Parti’nin “ülkeyi kardeş kavgasına götürdüğü, gerici faaliyetlerde bulunduğu ve mali açıdan ülkeyi çıkmaza sürüklediği” gerekçesiyle bir grup ilerici (!) subay, 27 Mayıs 1960 sabahı zor ve şiddet kullanarak, ülke yönetimine el koyup ülkeyi derin bir karanlığın içine sürüklemesi ve Milletin egemenliğinin göstergesi olan TBMM yani halkın hür iradesinin feshedilmesi…


27 Mayıs 1960 darbesi ve Yassıada sorgulamaları ve yargılamaları demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçti. Çok partili siyasi hayatı kesintiye uğratan bu darbe, 17 Eylül 1961’de Başbakan Adnan Menderes, bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın haksız yere idamları, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, Demokrat Partili diğer bakan ve milletvekillerinin yargılanması, yıllarca hapislerde yatmasıyla neticelendi…


Milletin seçilmiş temsilcilerinin boynuna geçirilen yağlı ilmek, kuşkusuz en çok millete ve demokrasimize zarar verdi. 56 yıl önce demokrasiyi rafa kaldıran şey; birkaç general, çoğu albay, binbaşı, yüzbaşı rütbesindeki bir cunta komitesinin millet iradesiyle oynadığı 'ilk askerî müdahale' ve hükümet darbesiydi. Genç Türkiye Cumhuriyetinin çok partili hayata geçişinin 14. yılında Millet bu darbe neticesinde çok derin bir sükût-u hayale uğradı. Oysa millet iradesinin tecelli ettiği 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinden sonra Türkiye'de adeta yepyeni umutlar yeşermişti… 


Cuntacılar; Başbakan Menderes'i Eskişehir-Kütahya yolunda, Bayar'ı ise Çankaya Köşkü'nde kendisini korumakla mesul Muhafız Alayı komutanı eliyle tuyukladı. Silahların  namlusu devlet adamlarının evlerine ve millete çevrilmişti. Kendilerini Milli Birlik Komitesi (MBK) olarak niteleyen Cuntacılar; Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı. Menderes dâhil bakanlar ve milletvekilleri kimi yerlerde tekme-tokat gözaltına alınmış, aylarca süren mahkeme süresince ailelerine ve tutuklu sanıklara fiziki ve psikolojik işkenceler yapılmıştı. Darbeden sonra DP'ye karşı ülke çapında çok ciddi bir karalama kampanyası başlatıldı…


DP’li her kademede ki görevliler hatta parti  üyeleri bile takbata uğradı. Yassıada dışında ülkenin her tarafında binlerce mahsum insan yargılandı,mahkum edildi ve hayatları karatıldı. Demokrat Parti'yi alaşağı ede cuntacılar, 25 Ekim 1961'e kadar ülkeyi yönetti. Emir komuta zinciri dışında gerçekleşen darbenin mesulleri kendi aralarında da çıkar çaışmasına girdi ve anlaşmazlığa düştüler. Daha ilk günlerde iktidarı CHP'ye devretmek isteyen subayların başındaki Cemal Madanoğlu ile karşısındaki Alparslan Türkeş grubu arasında çıkan ayrılık bir grup subayın (14'ler) sürgünüyle sonuçlandı. Gerilim sürerse hem ordunun içinde hem ülkede büyük bir çatışma yaşanacaktı. Aynı günlerde yüzlerce rütbeli subay da haksız yere cuntacıların eliyle emekliye sevk edildi… 


En büyük acılar kuşkusuz Yassıada'da 592 kişinin yargılandığı ve 11 ay süren davalar sırasında yaşandı. Menderes ve arkadaşları Köpek ve Bebek davaları gibi işi ele ayağa düşüren iftiraların yanında 19 ayrı davayla karşılaştı. Bütün bu davalar daha sonra Anayasa'yı İhlal Davası'nda birleştirildi. Kundakçılık, Kur'an baskısı, 6–7 Eylül olayları, Selanik'teki bombalama hadisesine varıncaya kadar her konu ve iftira adeta bir torbada toplanıp suçlama haline getirildi…


Ülkede yaşayan sıradan vatandaşların kendi aralarındaki kavgalara ilişkin dilekçeleri bile mahkemeye delil olarak sunudu. Lütfi Kırdar'ın cenazesinde yürüyüp tekbir getirdiği için yakalanan 75 kişi Yassıada'ya tünel kazıp sanıkları kurtarmak istedikleri gerekçesiyle “Tünelciler Davası”nda yargılandı… 


Yassıada'daki sanıklara savunma hakkının bile kullandırılmadığı, yargılamalar sırasında aralarında Lütfi Kırdar'ın da yer aldığı 5 kişi hayatını kaybetti. Yüksek Adalet Divanı 15 sanığı idam cezası verdi…


Menderes'e verilen idam kararı; MBK içinde de tartışmaya neden oldu. Ancak infaz kararı çoktan verilmişti. Yaklaşan felaketi ilk fark eden yine Rahmetli Menderes'ti. 15 Eylül 1961 günü odasında uyku ilaçlarıyla intihar girişiminde bulunmuştu. Derhal revire kaldırıldı. Oğlu Aydın Menderes'e göre; infazı hisseden Menderes vakit kazanmak istemişti. 16 Eylül'de Zorlu ve Polatkan, bir gün sonra 17 Eylül 1961 sabahı ise Menderes İmralı Adası'nda idam edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın ise cezası, yaşından dolayı müebbet hapse çevrildi…


Olaylara yakından tanık olanlara göre; 27 Mayıs darbesi sonrasında yaşananlar baştan sona bir öfkenin bir intiksmın ortaya konulmasıydı. Hukuk ve ahlak kuralları ve savunma hakkı rafa kaldırılmıştı. Mantığında hiçbir fikir, hukuk mevcut değildi. Tamamıyla önceden iç ve dış güçler tarafından planlanan senaryonun uygulanmasıydı. 27 Mayıs'tan çıkan tek şey öfke ve cinnet oldu. Ne yazık ki; adalet tesis etme adına Yassıada'da kurulan mahkemenin fikir babaları da maalesef üniversitelerde görev yapan akademisyenlerdi…

 Üzülerek belirtmeliyiz ki; daebe öcesinde Ülke de ayrıcalıklı yer edinenlerin bir kısmı ya ülke aleyhine dış güçlerle işbirliği içerisinde oluyor, ya teröre destek veriyorlar ya da Kahraman Ordumuzu kışkırtmaya yönelik faaliyetlerin odağında yer alımışlar, Halkın yanında değil de çıkar odaklarıyla birlikte hareket ediyorlardı...

12 Eylül 1980 darbesinin lideri eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in basında yer alan ve şu sözleri darbeler ve ihtilaller için çok önemlidir. “Bizi ihtilal yapmaya teşvik edenlerin başında üniversite hocaları ve iş adamları geliyordu.” demişti…


Silah zoruyla devlet yönetimine el koyanlar birbuçuk yılda yıktıklarıyla, Yassıada'daki son kararlarıyla tazecik demokrasiyi ve millet iradesini yok edenler eliyle 27 Mayıs 1960 darbesi; darbelerin anası olarak Türk Tarihine geçti. İdamlardan üç hafta sonra, 15 Ekim seçimlerinde DP'nin mirasçıları Adalet Partisini(AP) kurdu. Ve Türk Milleti, kendi iradesine yeniden sahip çıkarak Adalet Partisi’ni yeniden iktidara taşıdı… 


Ancak; DP ve Merhum Menderes’in mirasına konanlar ne yazık ki; Demokrasi yolunda şehit olanlara ve zarar görenlere sahip çıkmadılar. Sadece DP’nin mirasını istismar ederek, nemalandılar.

1950 ye kadar ülkeyi yönetenler, 27 Mayıs 1960 darbeyle milletten intikam aldılar, ülkeyi ve milleti inim inim inlettiler.Fakat millet 1961’den itibaren kendilerine reva görülen bu duruma sebep olanları bu güne kadar iktidara getirmeyerek cezalandırdı.Aynı zihniyetin takipçileri bu kafayla asla iktidar olamayacaklarını bilmelidir.


Madurlarına ve millete 27 mayıs ve sonraki ihtilal ya da darbeleri yaşatanlar bedellerini millete ve ilahi mahkemede mutlaka vereceklerdir.

Allah ülkemize ve milletimize bu gibi kara günleri yaşatmasın.